Dilimizde düşüncelerimizde yer alan ama bir o kadar da yokmuş gibi davranılan argoyu yok saymak elbet de mantıklı bir şey değildir. Bu mantık dışı durumu ele almaktan çekinmeyen Hugo önce argoyu şöyle tanımlıyor:
"Argo tam olarak nedir? Argo sefaletin dilidir." Argoyu acı ve kederli bir halkın kendini anlattığı dil olarak görmüş ve bu dile yabancılaşmayı yılanı, yarasayı, akrebi, çıyanı vb varlıkları iğrenç bulup incelemeyi reddeden bir doğabilimciye bezetmiştir. Bu durum kendi içinde ne kadar mantıksızlık barındırıyorsa bir düşünürün, dilbilimcinin de argodan uzak durması o denli mantıksızdır.
Bu yüzden argonun yaşamasının sebeplerini araştırmış ve şu kanıya varmıştır:
"Bir milletin ya da bir bölgenin konuştuğu dil saygıya layıksa, sefaletin konuştuğu dil incelemeye ve özen gösterilmeye ondan daha layıktır. Örneğin, dört yüz yıldan beri Fransa'da sadece tek bir sefaletin değil, insanın yaşayabileceği olası tüm sefaletlerin dili konuşulmuştur. Ayrıca, toplumsal düzensizliklerin, aksaklıkların incelenmesinin ve düzeltilmeleri için altlarının çizilmesinin kişilerin tercihine kalmış bir mesele olmadığı konusunda ısrarlıyız."
Özetle; argo bir toplumu oluşturan değerleden yok sayılamaz, bir bütündür. Toplumu geliştirmenin yolu bu sefaleti anlamaktan geçer.