Onun kendine göre bir ezberleme yöntemi vardı. Anlamını hiç bilmediği hâlde Kuranıkerim'i de ezberleyip hafız olmuştu. Gerçi sonradan unuttu; ama olsun, ezberleyebildi ya!
Sayfa 84 - Literatür 7. Basım Nisan 2016Kitabı okudu
İmam Ebü'l-Vefa ibn Akı:l el-Hanbelı (Alı ibn Akîl el-Bağdadı) hakkında Hafız İbn Receb el-Hanbelı Zeylu Tabakati'l-Hanabile adlı eserinde bu zatın yüklü ve zengin
terceme-i halini anlatırken özetle şöyle der:
"431/1039 yılında dünyaya geldi ve 513/1118 yılında
vefat etti. Alemdeki faziletli zevattan, Ademoğullarının zekilerinden biri, üstün kapasiteli ve ilim dallarında geniş
bilgi sahibi bir insandı.
O şöyle diyordu: ' Ömrümden bir saati bile boşa zayi etmem helal olmaz . Dilim müzakere ve münazara , gözüm mütalaa yapmadığı durumlarda yani uzanıp yatıp rahat ederken bile tefekkür ederim. Kalkarken yazacağım şeyleri düşünmüş olarak kalkarım. Şu 80 yaşımda, ilme karşı olan hırsımı 20 yaşımdaki hırsımdan daha çok buluyorum. Yemek için elimden geldiğince az vakit ayırıyorum. Bu sebeple ekmek yerine suyla yumuşatarak kek dilimi yiyorum. Çünkü ikisi arasında çiğnem farkı vardır. Bunu da elde edemediğim bir bilgiyi mütalaa etmeye veya yazmaya daha çok vakit ayırmak için yapıyorum.
Çünkü alimlerin hepsinin ortak kanaati şudur :
Akıllı insanların elde etmek içinuğraşması gereken en değerli şey vakittir . Vakit bir ganimettir ve içindeki fırsatlar servet bilinmeli , kapılmaya çalışılmalıdır.
youtube.com/watch?v=mSUYaAR...
Ben okuma yazma nedir bilmem hafız
Allah aşkına bana darılma
Azad olup önüme makam pulda serilse
Bu miskin can halimle köleyim Leyli dilberin bir saç teline
Seher yeline mis amber kokusu düşünce
Uyandım şimal yıldızıyla feleğin bir yerinde
Yâr kaşıyla cennet yayını çekip
Acımadan vurup yere serse de kirpiğiyle
Aşk-ı bade ile kalkıp öptüm yarin siyah gözlerinden
Muallak taşı çürümesin diye kubbenin dibinde
Susuyorum yaşarken vurulup ölmek arası derin bir yerde
Yazılmayan aşkın göğe yükselen taç harflerin her birinden
Aşk bir kaç satır bir kaç cümle belki'de tek bir nokta içinde..
Dikkat spoiler içerir.
Fatih Sultan Mehmet Midilli'yi fethettiği zaman, orada koruma için bir kısım askeri bırakır. Bunlardan Yakup Ağa'nın İshak, Oruç, Hızır ve İlyas adında oğulları olur. İshak ve Hızır çömlekçilik yaparken İlyas hafız olur ama Oruç denizci olmak ister. Bir arkadaşının yanına bu sevdadan vazgeçmesi için verir ama iyi bir denizci olur. Yine de kale muhafızı yapar onu. Babası kuşatmada öldükten sonra Hızır ile beraber denizcilik yapmaya başlar. En başta ticaret yaparken sonra korsanlık yapar ama esir düşer. Yıllar sonra kurtulur ve Şehzade Korkut sayesinde gemisi ile işlere devam eder. Bu sırada Selim Han başa geçer ve Korkut'a yakınlığı yüzünden Kansu Gavri'nin yanına gider. Burada onun 16 gemisini düşmana kaptırır. Kendi gemisi ile düşmana çok zarar verir ve önce Tunus'a gider. Paragöz Tunus sultanının hainliği yüzünden oradan vazgeçer ve savaşarak aldığı Cezayir'e Sultan olur. DS, Cerbe'de tanıştığı Aydın Reis, Deli Mehmet Reis ve dahası ile İspanyollar ve Rodos şövalyelerine adım attırmaz. Hızır reis de büyük bir reis olur. Selim Hana Kurdoğlu Muslihiddin Reis'i gönderen Oruç Reis komşu kaleleri de alır. Ama mağripli sultanlar Müslüman olmasına rağmen İspanyollar ile işbirliği yapar. Telemsen sultanı El Hammu ona tuzaklar kurar. Her ne kadar düşmanlarını yense de Kalaa kalesi kuşatılır. Buradan çıkar v ve düşman ondan silah bırakmasını ister. Yanından ayrılan Kara Hasan ve adamları yüzünden güçten düşen Oruç reis ve yanındaki askerler şehit düşer. Bundan sonra ne olacaktır? Empatik roman şeklinde yazılmış güzel bir roman.