Bedir Savaşı'ndan evvel Peygamber-i Zîşan, orayı terk edip çekilmek veya karşı durup savaşmak arasında karar vermeden önce ashabına danışmıştır. Önce Mekke'li Muhacirler'e sormuş:
"Ben sizi buraya bir kervanın önünü kesmek için getirmiştim. Kervan gitmiş. Ama Mekkeliler harp için geliyorlar. Bu yeni durum karşısında kararınız ne olacaktır? Ne dersiniz, dönelim mi, yoksa savaşalım mı?"
Buna Muhacirler adına Ebubekir-i Sıddik hazretleri söyle cevap vermişti:
" Ya Resûlallah! Biz, sizin hak peygamber olduğunuza ve her şeyin Cenab-ı Hakk'ın yed-i kudretinde bulunduğuna inanıyoruz. Onlar bâtılı temsil ediyorlar siz hakkı temsil ediyorsunuz. Biz hakkın bâtıla galip geleceğine eminiz. Tevekkül edip harbi kabul edelim. Biz dönecek değiliz. Öl dediğiniz yerde ölmeye hazırız..."
Bundan sonra Resûl-i Ekrem Efendimiz aynı suali Ensar'ın reisi olan Sa'd ibn-i Muaz'a soruyor. Onun cevabı da Hazret-i Ebubekir'inki gibidir. Ayrıca şunları ekler:
'Ya Resûlallah! Bizler size inandık ve tâbi olduk. Değil müşriklerle savaşmak, bize, denize atılmamızı emretseniz, bir an tereddüt etmez yürürüz. Biz size böyle inandık. Biz buyuz, bizi böyle biliniz."
O sırada Miktad Hazretleri de çıkıp şunları söyler:
"Ya Resûlallah! Biz beni İsrail'in, peygamberleri Musa Aleyhisselâm'a: Sen git Rabbinle birlikte bu işi hâllet, biz burada oturacağız dedikleri gibi demeyiz. Seninle beraber geldik, seninle birlikte gideriz... Her emrine canımız pahasına itaat ederiz."
işte Bedir Savaşı denilen muazzam hâdis, böyle bir kadronun varlığı ile tahakkuk etmiştir.