350 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Türkiyenin Meselesi
Mesele Öncelikle yazar hakkında bilgi verecek olursam, Dündar Taşer; 27 Mayıs Darbesi'nde Milli Birlik Komitesi üyesi emekli kurmay binbaşı, ve ülkemizin kıymetlı bir ideoloğudur. Mesele, sayın Taşer'in; ülkenin karanlık çağları olarak adlandırılan 1969-1972 yıllarında kaleme aldığı, Türkiye'nin ideolojik bunalımını ve özellikle
Mesele
MeseleDündar Taşer · Ötüken Neşriyat · 2019109 okunma
Oldu! başka?
Ulu Önder biliyorsunuz hayatı boyunca belli aralarla isim değiştirmeye meraklıydı. Önce Mustafa’ydı, sonra Kemal ol­du. 1921’de Meclis kararıyla Gazi unvanını aldı. Bundan son­raki 13 yıl boyunca adı hemen her yerde Gazi Hazretleri diye geçer, diğer isimleri neredeyse hiç telaffuz edilmez. 1925- 27’de Halaskâr eklenir, olur Halaskâr Gazi Hazretleri. Sonra bilmediğim nedenlerle bu ad terkedilir. Şişli Caddesinin adı, cumhurreisinin İstanbul’u ziyareti onuruna Temmuz 1927’de düzeltilmiştir; o kalır. Aklı başında insanlar bir yıldan beri bu caddeye Hrant Dink Caddesi adını veriyor. Size de tavsiye ederim, öyle deyin. Mek­ tup gönderecekseniz öyle gönderin; birkaç kez geri gelir sonra alışırlar. Taksiciye öyle söyleyin. Anlamazsa hayret edin, “kar­şının şoförü müsün” diye kılçık yapın. Telaffuzu da Türkçe fo­ netiğe nispeten daha uygun. Bir-iki yıla tutmazsa şaşarım.
Reklam
Görülüyor ki "sen unutsan da düşmanın unutmaz senin kökünü"... Ne büyüksün ey Halaskar Gazi...
Umutsuz durumlar yoktur umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim. ~ Halâskar Gazi Mustafa Kemal Atatürk
Yani Atatürk ortaya çıktığı zaman, Anadolu halkı şöyle düşündü: 'Milli önder bizim dinimizi, şerefimizi kurtardı.' 'Halaskar' diyorlardı onun için, yani 'kurtarıcı'. Onu gazi olarak bağırlarına bastılar. Atatürk'ün bağımsızlık hareketi tarihi İslam içinde açıklanabilir. Ne olacaktık? O gelmeseydi Müslüman Anadolu yok olacaktı.
Süvariler tam hizamıza geldikleri zaman kulağımın dibinde çılgın bir alkış tufanı koptu. Bu ses bana bütün dehşetiyle dinlediğim top seslerinden, bomba tarrâkalarından daha feci' geldi. Daha beş gün evvel bir Türk şehri olan Şam o gün kendisini fetheden düşman askerlerini bir halâskâr gibi alkışlıyordu. Belki oradaki halk bu alkış tufanını millî bir borç ödüyoruz vehmiyle yapıyorlardı. Fakat bunda nankörlük ifâdesi sezdim. Zayıf vücudum, bozulmuş asâbım buna tahammül edemedi. Yol kenarındaki çınar ağaçlarından birine dayandım. Gözümden iki damla yaş yuvarlandı. Uğrunda birçok vatandaş kanı dökülmüş şu toprakların elden çıkışına karşı döktüğüm bu yaşlar, dünyada en beliğ, fakat feci' gözyaşlarıydı. Ben gözlerimi yanımdakilerden saklamak için kabalağımı büsbütün yüzümün üzerine çekmeye uğraşırken hep o alkış tufanı, kısa fâsılalarla birer hastalık nöbeti gibi nüksediyordu.
Sayfa 39 - Ötüken NeşriyatKitabı okudu
Reklam
408 öğeden 351 ile 360 arasındakiler gösteriliyor.