Sosyal bilimler, 19. yüzyıl pozitivizminin evladıdır; başka bir deyişle dünyanın tüm kargaşasını, onun evrimini ehlileştirerek savuşturmaya çalışan bir öğretinin ürünüdür.
"Ortadoğu'da 1950'li yılların başında net bir biçimde algılanabilen "devrimci durum" askerî rejimlerle sonuçlanmışsa, bunun nedeni genç subayların kendi hiyerarşilerini de devirecek kadar radikalleşmiş olmalarının yanı sıra, aynı zamanda ihtilaflı taraflar arasındaki çatışmalara hakemlik edebilecek, bazı toplumsal taleplere öncelik taniyabilecek, diğerlerini erteleyebilecek ve toplumun bütününü ilgilendiren "ulusal" sorunu çözümleyebilecek "en vatansever" kategori olarak kabul edilmeleridir."
1980-1990 arasında yazılmış romanların da kanıtladığı gibi, modern devletin ayrılmaz bir parçası olan işkence hem hedef güderek hem de hiçbir ayrım yapmadan İslamcı militanlara veya İslamcı olduklarından kuşkulanılan gençlere karşı kitlesel olarak uygulanmıştır. Vakaların çoğunda, rejimler uluslararası kuruluşların işkence hakkında verdikleri bilgileri yalanlamış, ama bunların yayımlanmasını yasaklamamış, hatta bunları kendi çıkarları doğrultusunda kullanmışlardır. İşkence, yol açtığı söylentilerle, ''ötekilerin bedeni üzerinde'' iktidar kurmanın bir aracı olur. Nitekim iktidarın gaddarlığının halk nezdinde ''inandırıcı'' hale gelmesi için birkaç yaralı veya cansız beden ''örneği'' yeterli olmaktadır.