Samimi bir insan olmak
En nadir yetenek oldu artık
Pılımı pırtımı topla evlat
Burda okeye bırak dördüncüyü
Istaka getirecek insan kalmamış
Şu bebelere bak
Ekrana "Seni Seviyorum" yazınca
Sevdik zannediyorlar.
Haziran l, 1933
"..Hatçem,
Sağ salim Bursa'ya ulaştık. Rahatımız iyicedir. Mahkemenin
ne zaman başlayacağı daha belli değil. Bu da tabii. Çünkü buraya
geleli daha 24 saat bile olmadı.
Aramıza dağlar denizler girdikten sonra hasret ve göreceklik
bir kat değil kat kat arttı. Tez kavuşsak derim. Sen de öyle dersin,
bilirim. Ama bakalım hadisat ne der?
Hapisane penceresinden, yığın yığın yeşillikler arkasında
Bursa'nın beyazlıkları ve Keşiş'in dumanlara karışan etekleri
görünüyor. Ben seni düşünüyorum. Senin çocukluğun bu yeşillikler
arasında, bu kocaman, karlı dağın yamacında geçmiş. Ne tuhaf
şey değil mi? Senin en güzel günlerinin geçtiği bu gök altında benim
şimdi, bir türlü bitmek tükenmek bilmeyen saatlarım uzayıp
gidiyor... Her ne hal ise, geç şimdi bunları ...
Hiç olmazsa haftada bir bana mektup göndermeyi unutma!
İhmal etme! Memet, annen, Selma, Fahamet, Vedat canım ne
alemde?.. Hepsinin gö.zlerinden ve ellerinden öperim. Samiye'yi,
Seyda'yı görürsen selamlarımı ve öpüşlerimi söylersin ... Halalarımın ellerinden pus ederim.
Sana gelince... Kavuşalım derim, kavuşalım tezden.."
— Hayır, her şeye rağmen daha evvel.
Ve ölen ve doğan
ve son gülenleri güzel gülecek olan yirminci asır
(benim şafak çığlıklarıyla sabaha eren müthiş gecem),
senin gözlerin gibi, Hatçem,
güneşli olacaktır...
“— Uyumak şimdi,
uyanmak yüz yıl sonra, sevgilim...
— Hayır,
kendi asrım beni korkutmuyor
ben kaçak değilim.
Asrım sefil,
asrım yüz kızartıcı,
asrım cesur,
büyük
ve kahraman.
Dünyaya
Hatçem
her gecem
senin
her gecem.
Hatçem
su ol, içem,
Hatçem
her gece.
Kızım anam karım kardeşim, sen,
başında güneşler esen
altın gözlü çocuk
altın gözlü çocuğum benim.
Karım benim
iyi yürekli, altın renkli
gözleri baldan tatlı arım benim.