yasımızı tutarken yargılandığımızı, utandırıldığımızı ve yanlış bir şey yapıyormuşuz gibi düzeltildiğimizi hissetmiştik. bunun “üstesinden gelmemizin,” geçmişi arkamızda bırakmamızın ve kaybettiklerimiz hakkında konuşmamamızın öğütlendiği hikâyelerimizi paylaşıyorduk. hayatımıza devam etmemiz için uyarılmıştık, bize, hayatta asıl neyin önemli olduğunu öğrenmemiz için bu ölümlere ihtiyacımız olduğu söylenmişti. yardım etmeye çalışanlar bile, canımızı yakmıştı. basmakalıp sözler ve tavsiyeler iyi niyetle söylense bile, yine de küçümseyici geliyor, bu kadar büyük bir acıyı tek satırlık basit bir tebrik kartı seviyesine indiriyordu.
sevgiye ve desteğe en çok ihtiyaç duyduğumuz bir zamanda, her birimiz kendimizi yalnız, yanlış anlaşılmış, yargılanmış ve reddedilmiş hissediyorduk. bunun nedeni etrafımızdaki insanların zalim olması değildi, sadece gerçekten nasıl yardımcı olacaklarını bilmiyorlardı. yas tutan birçok insan gibi, acımızı arkadaşlarımız ve ailemizle konuşmayı bırakmıştık. her şey yolundaymış gibi davranmak, anlamayanlara sürekli olarak yasımızı savunmakla açıklamaktan daha kolaydı.