Hasret
Hasret nedir bilir misin ruhumun ruhu? Öyle birşeydir ki hasret, bazen konuşturur, bazen susturur seni. Beni hep susma yoluna itti hasret. Ama bugün konuş diyor ve anlat. Konuş ama bu hasretin sahibine anlat sadece diyor bana. Şimdi sen karşımda iken söylüyorum sana ey muhattap! Hasretim büyüttü seni içimde. Hasretim bağladı beni sana ve hasretin verdi bana yaşama gücümü, sevmediğim bu hayatta yaşama sevincimi. Umudu hasretin öğretti bana. Beklemeyi de ondan öğrendim ben. Zaman geldi, asırlar geçti, sen yoktun görmedin. Ama yeniden yeni bir güne merhabayı o umut öğretti bana. Umut sensin benim için ruhumun ruhu. Senin var olman ve gerisinin sadece bir ilizyon olmasıdır benim için hayat. İnançlar da böyledir hani. Gidip görmediğin yerlerin umudu ve varşığına inandığın ama hiç görmediğin, dokunamayacağın bir varlığın umudu ile hayatın boyunca yaşarsın. Bu dahi varlığa inanarak yaşamanın en güzel ispatıdır bence. İnsan insandan ne bekler bilmiyorum ama ben beklemedim asla. Yaşadım ve umut ettim. Asla planlar kurmadım, hesaplar yapmadım. Yaşadım ruhumundaki ruhum. Yaşadım ve umut ettim. Hasret benim mürşidim oldu, hocalık yaptı bana bu yolda. Özlem ve umut dedi bana. Özlem, umuttan var olur, umut ise yaşatır ve savaşçı kılar seni dedi. Beni var eden umuda sarıldım. Tuttum ve bırakmadım. Tuttum ve bırakmadım.... Yalnız Bir Yolcu
"Osmanlı'da tarih dedigin, bilineni bilmezden gelmenin ilmi degil mi?" ve "Anlatılmayan hikayeler yeryüzünde yok sayılmış hep."
Sayfa 211
Reklam
Beyah, Babam bana bir keresinde aşkın suya çok benzediğini söylemişti. Sakin olabilirmiş. Ya da azgın. Korkutucu. Sakinleştirici. Su birçok şey olabilir ama ne olursa olsun, hep su olacaktır. Sen benim suyumsun. Sanırım ben de senin suyun olabilirim. Eğer bunu okuyorsan, buharlaştım demektir. Ama bu senin de buharlaşman gerektiği anlamına gelmez. Git ve dünyaya sel gibi ak, Beyah.
Sayfa 305
Kimse bugün bile dünyadaki en önemli müzik yüksekokullarından biri sayılan Mozarteum'a gittiğimi ve solo konserler verdiğimi bilmiyor. Bir zamanlar fanatik bir müzik öğrencisi olduğumu, fanatik bir piyano virtüözü olduğumu, kendimi Glenn Gould'la Brahms ve Bach ve Schönberg çalmada boy ölçüşecek düzeyde gördüğümü. Bu gizlilik kişisel olarak benim işime her zaman yararken ve bana büyük fayda sağlarken, diye düşündüm, bu gizlilik arkadaşım Wertheimer'e her zaman derinlemesine zarar verdi, ben bu gizlilik içinde hep sağlamlaştım, o ise bu gizlilik tarafından gocunduruldu ve hastalandırıldı, sonunda, şimdi inandığım üzere, öldürüldü
Hep her şeyi istediğini, ama hiçbir şey vermediğini düşündüm. Kendini aşağıya atmak için durmadan Floridsdorf Köprüsü'ne gittiğini, ama gerçekte atamadığını, piyano virtüözü olmak için müzik okuduğunu, ama piyano virtüözü olamadığını ve sonunda, kendisinin tekrar tekrar söylediği gibi, beşeri bilimlerin ne olduğunu bilmeden beşeri bilimlere sığındığını düşündüm. Bir yandan olanaklarını abarttığını, öte yandan küçük gördüğünü düşündüm. Benden de hep, bana verdiğinden daha fazlasını istediğini düşündüm. Tıpkı başkalarında olduğu gibi, bana yönelttiği taleplerini de abarttığını, bu taleplerin hiçbir zaman yerine getirilebilir olmadığını, onun da bu yüzden gittikçe daha mutsuzlaştığını düşündüm. Wertheimer mutsuz bir insan olarak dünyaya getirilmişti, bunu biliyordu, ama tüm öteki mutsuz insanlar gibi de mutsuz olmak zorunda olduğunu kabullenmek istemiyordu, kendisinin inandığı ve başkalarının inanmadığı biçimde, bu onu depresyona sokuyor ve bir daha düş kırıklığından kurtulamıyordu.
Belki de tükenmişimdir. Bir şeyler için uğraşacak çabayı kendimde bulamıyorumdur. Benim de emek vermeden güzel giden şeylere ihtiyacım vardır. Hep ben yorulmak istemiyorumdur. Yeniden inanmaya ihtiyacım vardır. Beni bana geri vermek istiyorumdur.
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.