Onlarda bulunup kendisinde eksik olan bir şey vardı, bu yüzden imreniyordu onlara, bu insanların hayatlarına verdikleri öneme, sevinç ve korkuları coşkuyla yaşamalarına, o bitip tükenmeyen sevdalanmalarındaki ürkek, ama tatlı mutluluğa imreniyordu
Aynı zamanda hem sevip hem aşağıladığı insanların çocuksu ya da hayvansı bir yaşam sürdüğünü görüyordu. Çalışıp didindiğini görüyordu onların; karşılığında ödedikleri ücrete hiç de değmeyecek nesneler uğrunda, para pul, küçük hazlar, küçük payeler uğrunda acı çektiklerini, saçlarını ağarttıklarını görüyor, birbirlerine veriştirip hakaretler yağdırdıklarını, bir Samana'nın gülüp geçtiği ıstıraplardan dolayı ah vah ettiklerini, bir Samana'nın hiç duyumsamadığı yokluk ve yoksunluklardan etkilendiklerini görüyordu.
"Peki ama, nedir senin öğretileriden ve öğretmenlerden öğrenmek istediğin ve sana öğretmenlik edenlerin bir türkü sana öğretemediği?" Ve şu yanıtı verdi soruya: " Hikmetini ve içyüzünü öğrenmek istediğim şey, Ben'di. Kurtulmak, alt etmek istediğim şey, Ben'di. Ama alt edemedim, sadece saklanıp gizlendim. Doğrusu, dünyada benim bu Ben'im kadar, bu yaşıyor olduğum, başkaları gibi ve başkalarından ayrı biri olduğum, Siddhartha olduğum bilmecesi kadar kafamı başka hiçbir şey kurcalamadı. Ve dünyada kendim kadar, Siddharta kadar az bildiğim başka hiçbir şey yok!"
Çünkü düşünmek nedenleri bilip tanımak demekti, ancak bu yoldan duygular bilgilere dönüşür ve yitip gitmeyerek bir varlık kazanır, içlerindeki özü ışıyarak çevrelerine yansıtırdı.
Betimleme ustası olduğunu bilerek çekilmiştim yazara harikaydı.. bana göre tek sıkıntı Alman kültürel soğukluğu ve duygudan uzaklığı .. sürekli bilgisel yada teori kitapları okurken kafa dağıtmak için araya aldığım keyifli bir kitaptı tavsiye ederim
YuvaJudith Hermann · Sia Yayınları · 2023370 okunma
Mariabronn manastırının girişindeki zarif çift sütunların sırtında taşıdığı yarım daire biçimindeki kemerin önünde, yolun hemen üstünde bir kestane ağacı vardı; kardeşlerinden ayrı düşmüş, güneyin bir çocuğu; çok zaman önce Roma'ya yaptığı hac ziyaretinden dönen bir hacı tarafından alınıp getirilmiş buraya, koca gövdesiyle soylu bir ağaç.
"Dünya bu kadar ölüm ve dehşetle dolu olduğundan, tekrar tekrar kalbimi teselli etmeye ve cehennemin ortasında büyüyen çiçekleri toplamaya çalışıyorum."
—Hermann Hesse
İnsanın yazgısını ve bu dünyadaki görevini yalnızca istekler belirlemez sanırım. Başka şeyler, önceden takdir edilmiş kimi şeyler de rol oynar bu konuda.
Ne var ki, bilgin kişiler dışında manastırdaki dostları parmakla sayılacak kadar azdı, kibarlık ve soyluluğu çevresindekileri üşüten bir hava gibi kendisini sarıp sarmalıyordu.