Beni altüst eden, sıtma nöbetine tutulmuş gibi titreten şey Fräulein Funkel'in kızıp köpürmesi ol­mamıştı, beni titreten dayak ya da eve kapatılma cezası ya da herhangi bir şeyden duyduğum korkunun verdiği heyecan da değildi. Bunun gerçek nedeni, bütün dünyanın başlı başına adaletsiz, kotü, adi bir kalleşlikten baska bir şey olmadığını kavramamdı. Bu köpekçe kalleşliğin nedeni de ötekilerdi. Yani bütün herkes. Öbür insanlann hepsi, ayrımsız. Başta, bana doğru dürüst bir bisiklet al­mayan annem; hep onun dedigini onaylayan babam; ayakta bisiklete binişime kis kis gülen ağabeyim ve ab­lam; Frau Dr. Hartlaub'un başıma bela kesilen o igrenç iti; akın akı gelip göl caddesini tıkayan, benim de zo­runlu olarak geç kalmama yol açan gezinti meraklıları; fügleriyle insanın içine afakanlar salan, insanı işkencelere sokan besteci Häßler; uyduruk suçlamaları, diyez tuşun­daki o iğrenç sümügüyle Fräulein Funkel... ta, sevgili Tanrı dedikleri, insan bir kez gereksinim duyup yalvar yakar yardımını isteyince ödlekçe bir suskunluk perdesi­ne bürünüp adaletsiz yazgıyı kendi akışına bırakan o zata varıncaya kadar herkes. Neyime gerekti böyle bana karşı birleşmiş bir koca bir kalabalık? Bana neydi böyle bir dünyadan? Böyle aşağılık bir dünyada, hayır, benim yerim olamazdı. Boğulacaksa ötekiler boğulsundu kendi kalleşliklerinin içinde!
Ben rüyalarda da aynıyım...
Bu yüze hiç durmadan bakmak gelirdi içimden, elimden geldiğince de bakardım, derste olsun, teneffüste olsun. Ama gizliden gizliye bakardım, kimse görmeden, Carolina'nın kendisine bile belli etme­den çünkü çok utangaçtım ben. Düşlerimde daha az utangaçtım. Düşümde onu elin­den tutuyor, ormana götürüyor, onunla agaçlara tırmanıyordum. Bir dalın üzerinde, onun yanında otururken yüzüne bakıyordum, iyice yakından ve ona öyküler anla­tıyordum.
Reklam
…ağaca çıkmak –o zamanlar böyle düşünüyordum– yaşam boyu elimdeydi. Yüz yirmi yaşımda bile tirit ihtiyar olarak oralarda, yukarılarda bir kara ağacın, kayının, çamın tepesinde oturacaktım – yaşlı bir maymun gibi; oturup rüzgârın esintisiyle sallanacak, görünümü seyredecektim, gölün ötesini, dağların arkasını...
Sayfa 16
Sürekli bir şeyler yapmak "zorundaydı" insan, yapmalı mıydı, yapmamalı mıydı, keşke yapsaydı ya... kendisinden hep bir şeyler bekleniyor, isteniyor, alınıyordu...
Oysa bilinmeze düşmek istemiyor­dum, nereden nereye ve nasıl düştüğümü görmek isti­yordum ben.
Yükselmek hiç sorun degildi. Ama sonra yere nasıl inerdi insan?
Reklam
103 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.