“Bu dünyada kocanız, karınız, çocuğunuz, arkadaşınız olmadan, tek başınıza yaşayabilir misiniz? İnsanların çoğu tek başına yaşayamaz, bu nedenle de arkadaşa ihtiyaç duyarlar. Tek başına olmak, muazzam bir zeka gerektirir ve Tanrıyı, hakikati bulmak için tek başına olmanız gerekir. Arkadaş, eş, çoluk çocuk sahibi olmak güzeldir ama bildiğiniz gibi, tüm bunların içinde yitiveririz. Ailenin, işin, çürüyen bir varoluşun donuk, monoton rutininde kayboluruz. Buna alışırız ve sonrasında, tek başına yaşama fikri bize korkunç gelir; bu fikirden ürkeriz. Çoğumuz tüm inancımızı tek bir şeye bağlar, her şeyi bir anda yitirme riski yaratırız ve yaşamlarımızın arkadaşlarımızın, ailelerimizin, işlerimizin dışında bir zenginliği kalmaz. Ancak, eğer birinin yaşamında zenginlik varsa herkesin elde edebileceği para ya da bilgi zenginliği değil, ebedi ve ezeli gerçekliğin hareketinden gelen zenginlik o zaman, arkadaşlık da ikincil bir mesele olur. Ama siz tek başına kalmak için eğitilmediniz. Dışarı çıkıp kendi başınıza yürüdünüz mü hiç? Tek başına dışarı çıkmak, elinde kitap, yanında bir arkadaş olmadan, kendi başına bir ağacın altına oturmak ve bir yaprağın düşüşünü seyretmek, suyun şıpırtısını, balıkçının şarkısını dinlemek, bir kuşun, zihninizin mekanında birbirini kovalayan düşüncelerinizin uçuşunu izlemek çok önemlidir. Eğer tek başına kalabilir ve bunları izleyebilirseniz, hiçbir hükümetin vergilendiremeyeceği, hiç kimsenin bozamayacağı, hiçbir şekilde yok edilemez sıradışı zenginlikleri keşfedersiniz.”