Sultan Mahmut Üsküdar sırtlarında dolaşmaya çıkmıştır. Kalabalığın arasında bir çocuğu çağırır, kesesinden çıkardığı bir altını uzatır. Çocuk almak istemez. Padişah sebebini sorar. Çocuk der ki:
- Ailem bu altını nereden bulduğumu sorarlar, hırsızlık yaptım zannederek döverler beni.
Şaşırır Padişah:
- Evladım, benim verdiğimi söylersin sen de.
- O hiç olmaz sultanım. Padişah verdi mi bir tek altın vermeyeceğini onlar da bilirler...
Dedik ya üslup önemli, istemeyi bilmek zor iş.
Çocuk mu? Kesenin tamamını almış tabii ki...
Çocuktum, senden hikâyeler dinleyemedim hiç büyüdüm şimdi
Şiirler yazıyorum yokluğuna
Sen hep kırk yaşındasın
Ben hep eksik, hep hep aksak
Hep garip, hep yurtsuz
Sen benim olmayan yurdumsun baba...
Her bir baloncuk, bir hikâyeyi, bir macerayı temsil eder. Kitaplar ve hikâyeler; sadece kelimelerden ibaret değildir; onlar, hayal gücümüzün tohumlarıdır ve bu ağaçta meyvelerini verir.
Of! Şu hayat bence tahammül-fersa bir azap oldu. Herkes ne kadar şen, ne kadar memnun görünüyor, halbuki ben vücudumdan pişmanım. Emvac-ı ahzanın şiddet-i telatumuyla fikrim yeislere gark oluyor.