Ey, benim iyimser hâllerim, Çabuk aldanışlarım, Hep inanışlarım, Alttan alışlarım, Hatayı hep kendimde buluşlarım, Değmeyecekleri kafama takışlarım, Yoktan yere, akıp giden gözyaşlarım, Herkesi, insan yerine koyuşlarım, Hepinize elveda… Artık ben kimsenin, Hiç kimsesi olmayacağım.
Nazım Hikmet Ran.
Öncelikle kitabı, sistemde yüklü olan 192 sayfalık Cumhuriyet Yayınevi'nden değil, ilk baskısı olan 142 sayfalık Pencere Yayınları'ndan okuduğumu, ardından, yazımda geçireceğim "Sıvas" kelimesinde herhangi bir yazım yanlışı aramamanızı, zira yazarın da bu kelimeyi kapaktan içeriğe kadar her yerde, bile isteye bu şekilde kullandığını
Sana gelince...
Ne ben Sezarım,
Ne de sen Brütüssün...
Ne ben sana kızarım,
Ne de zatın zahmet edip bana küssün..
Artık seninle biz,
Düşman bile değiliz...
Menfaate dayanan dostluklar buz üzerine yazılan yazıya benzer. Gerçek dost takva ehli olandır. Yanında bulunmak bile faydalıdır. Birçok çirkin hareket onun yanında ortaya çıkar. Kişi kendi eksikliklerini tamamlama fırsatı bulur. Misk dükkânına giren kimseye nasıl güzel koku sirayet ederse, takva sahibi olan kimseyle de dost olmak da onun ahlakıyla ahlaklanmak fırsatı doğurur.
----------
Özlemek için Nazım var...
Mavi için Edip...
Rakı için Can Yücel...
Sevda için Ahmed Arif...
Bazen özledim diyemezsin,
Nazım okuyorum dersin.
"Ben Edip okuyorum,
sen ne yapıyorsun?"
----------
"Ama ne yaparsınız,
insan dehşetli bir şeylerle doluyor,
müthiş iğreniyor bir şeylerden,
müthiş kızıyor bir şeylere,
gel gör ki bacağınızdan bağlısınız olduğunuz yere.
Kımıldanmak ne mümkün?”