Allah dostunu gördüm, bundan altı ay evvel,
Bir akşamdı ki, zaman donacak kadar güzel.
Bana, yakan gözlerle, bir kerecik baktınız,
Rûhuma büyük temel çivisini çaktınız.
Otuz üç yıl saatim işlemiş ben durmuşum,
Gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuşum.
Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış,
Mârifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış.
Zonklayan başım benim, kan hokkası cerahat,
Ona yastıkta değil, secde yerinde rahat.
Yandı kitap dağlarım, ne garip bir hâl oldu,
Sonunda bana kalan, yalnız ilmihâl oldu.
Şu geçeni durdursam, çekip de eteğinden,
Soruversem: “Haberin var mı öleceğinden?”
Büyük randevu. Bilsem nerede, saat kaçta?
Tabutumun tahtası, bilsem hangi ağaçta!
Dostlarım, ev eşyamdı, bir bir gitti diyorum.
Artık boş odalarda, ölümü bekliyorum."