Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İbn-i Sînâ'dan sonra felsefe ve mantık tetkikleri büyük bir inkişaf kazanmak üzere idi. Onun eserleri her tarafta okunuyor, tenkit ve şerhediliyordu. Fakat bu inkişafı iki hadise durdurmuştur: Biri Gazalî'nin kelam sahasındaki hücumları, diğeri Cengiz istilasıdır. Bu istila Harzem ve Horasan'daki ilim faaliyetini durdurmuş; ilerde göreceğimiz gibi Türk riyazîyat ve ilminin inkişafına mühim bir fasıla vermiştir. Bununla beraber Moğollar İran'a yerleştikten sonra medenî muhite intibak ederek tekrar fikir hayatını himâye etmeye başladılar. Hulagû; Alamut kalesinde İsmaililerin elinde mahpus olan Nasıreddin Tusî'yi kurtararak Meraga rasathanesini kurdurdu.
Sayfa 173Kitabı okudu
Bağdat
Bağdad, tarihi ve içtimai bir çok vakalara sahne olmuştur. Bir hadiste şöyle buyrulmuştur: «Arab Irak'ında, Dicle ile Fırat arasında bir şehir kurulacak. O şehirde Abbasi oğulları melik olurlar. O şehrin adı (Zevra) dır O şehirde çok kanlı bir harb vuku bulacak, kadınlar esir edilecek, erkekler koyun boğazlanır gibi boğazlanacaklardır.» Hakikaten de öyle olmuştur. (656) senesinde Müstâsım halife zamanında ve vezir İbni Alkamînin fesadı üzerine Hulâgû tarafından zaptedilen Bağdad'a yürekler acısı facialar cereyan etmiş ve kırk gün katliâm yapılmıştır. Şehirde her türlü zulüm icra olunmuş medeniyet ve ilim namına ne varsa hepsi mahvedilmiştir. Kütüphaneler dolusu yazma kitapların suya atılması yüzünden Dicle, haftalarca siyah akmıştır. Daha sonra (803-1400) senesinde de Timurlenk Bağdada girmiş ve bir saat zarfında 90 bin suçsuzun kanını dökmüştür.
Sayfa 454 - Milli Eğitim Yayınları 1952 BaskısıKitabı okudu
Reklam
Yaylaklar, kalabalık Moğol boyları için eski göçebe hayatın devam ettiği yerleşim alanları olarak varlığını devam ettirirken, yeni yerleşik hayata geçen ve daha çok yönetici sınıf olan Moğollar için yaylaki, yeni yaşam koşulları içinde başka bir mana kazanmıştı. Kışları şehirlerde geçiren Moğollar yaz gelip de havalar ısındığında eski geleneğin
İlhanlı Devleti'nin dağılma sürecinin de canlı şahidi olan Müstevfı devlet yıkıldıktan sonra 15 yıl daha yaşamış ve 750/1350 senesinde ölmüştür. Kendini iyi yetiştirmiş bir bürokrat ve allm olan Hamdullah Müstevfı iyi derecede Arapça ve Farsça bilmekteydi. Allmli­ğinin yanında iyi bir edebiyatçı olan Müstevfı, İlhanlı kültür dünyasının
"Tahammül mülkünü yıktın Hülâgû Han mısın kâfir"
Sayfa 45 - NedimKitabı okudu
Hülagû Han'ın eşi Dokuz Hatun da Kerait Türklerindendi.
Cengiz'den önce Keraitler gibi kalabalık Bozkır kabileleri Hristiyan'dılar. Moğolların Hristiyanlık ile bu erken tanışmaları Nesturî misyonerlerin faaliyetlerinin neticesinde gerçekleşmişti. 431'de gerçekleşen Halkedon Konsili'nden çok kısa bir süre sonra Moğol boyları ile Nesturî Hristiyanları arasında ilişkiler başlamış ve neticesinde Hristiyanlık Moğollar arasında kendine yer bulmuştu.
Reklam
Hülagû inançlarına bağlı bir şamandı. Moğollar Ön-Asya'ya gelinceye kadar Şamanların toplum hiyerarşisinde çok fazla yerleri yoktu. Ancak Ön Asya'ya gelip de diğer dinlerle karşılaşınca ve onlara hoşgörülü bir yaklaşım gösterince diğer ruhbanlar karşısında kendi şamanlarının ezilmemesi için onlara da ruhban olarak ayrı bir statü vermiş­lerdi.
Hulagû yalnızca yasak edilen çanların çalınmalarına müsade etmekle kalmıyor, bilhassa karısı Dokuz Hatun'un tesis ettiği kiliselerde onların ibadetlerinde bulunuyor, birçok yüksek rütbeli ruhanilerle dostça münasebetlerde bulun­duktan maada Nastûri Katolikosu Makkika'ya 1258 tarihinde Bağdat'ta tah­sis ettiği kilisede kendisi ve evlatları için ibadet edilmesini temin ediyor ve Dicle kenarında küçük Devatdarın köşkünü ona mesken olarak veriyordu. O bunlardan başka huzurunda yerlere kapanmayarak sadece diz çökmeleri için Hristiyanlara müsadede bulunuyor, Ermeni Gürcü ve Süryani papazların ayinlerini dinliyor ve şarabı takdis ettiriyordu.
Moğollar arasında Budacılık.
MÖ VI. yüzyılda Hindistan'da kast sistemine ve eski inanç olan Brahmanizm'e bir tepki olarak şekillenen ahlak merkezli bir öğreti olan Budizm, VII. yüzyıldan itibaren Türk topraklarında da görülmeye başlanmıştı. Özellikle Buhara, Belh ve çevresi Buda inancının güçlendiği bölgeler olmuştu. Bu tarihten sonra çok güçlü etkileri olmamakla
XIII. yüzyılda Cengiz Han büyük Moğol İmparatorluğu'nu kurduğunda, Moğolların büyük çoğunluğu klasik Şaman inancının biraz daha gelişmiş bir haline inanıyorlardı. Şaman kelimesi XIII. yüzyıldan sonra Avrupa'da kullanılan bir tanımdı. Eski Türklerde yaygın kullanım şekli kam'dı. Kırgızlar, Özbekler ve Kazaklar bakşi ya da bahşı,
Reklam
Cengiz Han'ın hükümdar oluşunun meşrulaşmasında da Şaman motifleri görülmektedir. Cengiz Han şu sözlerine rastlanılmaktadır: "Tengri benimle konuştu", "Timuçin'e ve çocuklarına dünyanın bütün topraklarını bağışladım ve kendisine Cengiz Han ismini verdim." Bu Şaman anlayışı bütün Cengiz soyunda güçlü bir biçimde kendisini göstermektedir. Cengiz'in torunu Hülagü Han, 1260 yılında Fransa Kralı Saint Louis'e hitaben yazdığı mektupta bu rivayete yer vermiş ve bu inanç üzerinden tahtının gücünü göstermiştir. Hülagu., Kral'a şöyle seslenir: "Tanrı, bugün Teb-Tengri'nin sesiyle atamız Cengiz Han'a hitap etmiş ve kendisine Teb-Tengri aracılığıyla seslenerek 'Seni halkların, krallıkların başına geçirdim ve seni dünyanın tamamının hükümdarı yaptım' demiştir." Pek çok tarihçi Hülâgû gibi aydın ve kültürlü bir hükümdarın hala Şaman kalmış olabileceğini düşünmemişlerdi. Bundan dolayı pek çok araştırmacının Hülagu için Budist yakıştırması yaptığı görülür.
Moğollar, çok erken tarihlerden itibaren farklı dinlerin etkisi altında kalan bir milletti. Uzun yıllar Türklerin egemenliği altında yaşayan Moğollar, Türk kültürünü etkileyen pek çok unsurdan en az Türkler kadar etkilenmişlerdi. Bu sebeple Türk kültüründe bulunan çoğu unsur Moğolların kültür dünyasında da görülmektedir. Bu etkilenme alanlarının
Hülâgû Nesturîlerle sıkı fıkı bir Tengriciydi.
İlhanlılar üzerine çalışanların büyük çoğunluğu, onları temsilcisi oldukları göçebe kültüre ve Şamani özelliklere göre fazlasıyla münevver bulmuşlardır. Buna güzel bir örnek ise pek çok batılı tarihçinin Hülagü'nun inanç itibarıyla Şamani kalmış olma ihtimalini pek mümkün görmemiş olmalarıdır. Şamanizm'in münevver bir kişiliğinin oluşmasına zemin hazırlayamayacağını düşünen Edward Browne gibi pek çok batılı araştırmacı oldukça münevver bir kişilik olan Hülagü'nun Budist olduğunu düşünüyorlar ve Hülagü ile Budizm arasındaki bağlantıları gösteren ve onun Budist olduğunu destekleyebilecek kayıtlara fazlaca itibar ediyorlardı. Fakat eldeki tüm kayıtlar Hülagü'nun Şaman olduğunu göstermektedir. Hülagü'nun sarayında bizzat kendisinin de katıldığı Şamani ayinlerin icra edildiği devrin kayıtlarında açıkça görülmektedir. Hatta öyle ki İlhanlıların Ön Asya' da görülmeleri ile Müslüman Türklerdeki İslam öncesi unsurların dirilme sürecine girdiği yeni Anadolu sofizmine etki ettiği de bilinmektedir.
İlhanlı hakimiyeti ile birlikte güçlenen sadece pagan dinler değildi. Hristiyanlık da bu dönemde oldukça büyük bir güç haline gelmişti. İlhanlıların Yakındoğu'ya ani ve sert girişleri ile Sünni İslam'a dayalı kurulu düzenin yıkılması, Sünni Müslümanlar dışında tüm dini unsurların beklentilerini yükselmişti. Öyle ki Hristiyan cemaati Hülâgû Han ve eşi Dokuz Hatun'u kurtarıcı olarak görüyorlardı. Bu algı sadece Hristiyanlarda oluşmamış, Şii dünya da Moğolları kurtarıcı bir güç olarak görmüştü.
258 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.