“hep kurşunlamışlar yalnızlığı çoklar sokağında
herkesler var olmuş
bir sen ben ölmüşüm
ölmüşlük ne ki yaşanmamış mutluluklarda
ölmüştük ne ki tutkusuz yaşamlarda”
5 Mayıs 1973 yılında Ankara/Kızılay’da henüz 25’inde gencecik bir fidan düşer yere, kimsesizdir, bir başına. Çoklar sokağında bir yalnızdır, ölümünü bekler öylece. Yeğeni şöyle der
Hüzün Kuşları
ben bütün hüzünleri denemişim kendimde
canımla besliyorum şu hüznün kuşlarını
bir bir denemişim bütün kelimeleri
yeni sözler buldum seni görmeyeli
kuliste yarasını saran soytarı gibi
seni görmeyeli
kasketim eğip üstüne acılarımın
sen yüzüne sürgün olduğum kadın
kardeşim olan gözlerini unutmadım
çık gel bir kez daha beni bozguna uğrat
sen tutar kendini incecik sevdirirdin
bir umuttun bir misillemeydin yalnızlığa
şanssızım diyemem kendi payıma
hain bir aşk bu kökü dışarda
olur böyle şeyler ara sıra
olur ara sıra
Cemal Süreya
Adın hiç sorgulanmayacak, sonra içli bir sessizlik gelecek ardın sıra, daha sonra derin bir sessizlik bu şehri yağmalayacak, bir elma tam ortasından ikiye ayrılacak, daha sonra büyük bir hüznün tımarlanma hikâyesi uzayıp gidecek, uzun uzadıya düşünmek beis bir yoksulluk getirecek.
Tüm şehrin sağlığı bozulmuş kuşları penceremin önüne tüneyecek ve aklımdan yalnızca her zaman habis bir duygu mudur acaba aşk, sorgusu geçip gidecek.
Bunu da hiçkimse büsbütün bilmeyecek.
Dedim ya, sen var olacaksın, hiçbirisi yokken.
Çünkü, ağacı olmayan orman misali, sabıkası olmayanı da bu hikâyenin sonunda yine kimse sevmeyecek.
sen ey yardım sevenim, ruhumu derde saldın yalnızlığım ağlarken gülenim, nerde kaldın
azimli bir yüreğin yorgun kimyasında mı
sevda denklemlerinin memnû dünyasında mı
her pazartesi âhım kapında helâk olur
her cuma karanlığın kuşları leylâk olur
kâşifin benim gülüm, görmediğin yine ben
bilseydin sana benden bakanı görünmeden
anlardın; her macera tende rü'yet gibidir
oysa sende gördüğüm, sana gurbet gibidir
utangaç bir merhamet saklıyorsun sesinde
sahraya dönüyorum baharın ötesinde
gizlice bir nikâhtır o arzuhal, o kâmet
sensizlik, yollarımda bir değil, bin kıyamet
bu tebessüm rüya mı, bu istifham uğru mu
âh bir çoğaltabilsem yüreğinde ruhumu
Öyle yorgun düşmüşüm ki
acının mavzerini taşımaktan
bulanık sular basıyor birden
bütün mevzilerimi
sonra çöle kesiyor içim
Bu alaturka şarkılar da
fena kanatıyor bazen