Sokakta öylesine yürürken, birdenbire bir kahveye oturup bu saçma sözleri telaşsızca, dalgınca yazmaya beni iten ince bir ışık oyunu mudur, belirsiz bir gürültü müdür, bir kokunun anısı mı ya da dışarıdan bir etkiyle çınlayan bir müzik mi, bilemiyorum. Bu düşünceleri nereye vardırsaydım ya da ne tarafa yöneltseydim hoşuma giderdi, onu da pek bilemiyorum. Gün hafif, nemli ve ılık bir pustan ibaret, tehditler taşımayan, ama hüzünlü ve her nedense tekdüze bir pus. İçimde canımı yakan, adını bilemediğim bir duygu var; kim bilir ne hakkında bir fikir lazım bana; sinirlerimde istek yok. Bilinçaltında hüzünlüyüm. Bu satırları yazmamın, daha doğrusu karalamamın nedeni bunlardan bahsetmek değil, hatta herhangi bir şey söylemek de değil; tek amaç, dikkatsizliğimi meşgul etmek.