Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Esra Kıraç

"Asım Bey tahammül edemiyordu artık, yavaşça sıyrıldı kalabalıktan, arabasına doğru yürüdü. Yarı yolda iken cemaat imamın sorusuna "Helal olsun, helal olsun" diye karşılık verdi. Asım Bey bıraktı kendini. Neyi helal edecekti? Alacaklı olan Murat'tı."
Sayfa 109
Reklam
"Farzların ilk iki rekatında, sünnetlerin de tamamında Fatiha'nın arkasından Kur'an-ı Kerim'den bir miktar daha okunur. Buna bizde zamm-ı sure, yani bir sure eklemek denir. Oysa kıraat sadece bir sure eklemekle değil, Kur'an-ı Kerim'in neresinden olursa olsun, birkaç ayet okumakla da olur. Doğrusu da budur. Çünkü namazda kıraatin olması, günde beş vakit Kur'an-ı Kerim'in her yerinden okuyup ondan haberdar olunması, sürekli mesaj alınması içindir. Bu sebeple kısa surelere Namaz Sureleri denmesi uygun değildir. Böyle demek namazın sanki bu surelerle olacağını akla getirir. Bunun yerine bunlara tembel sureleri demek daha uygun olur."
Sayfa 121
"Başka başka duygularda olan insanları bir kazanda kaynatsanız yine birbirleriyle kaynaşamazlar."
Sayfa 85

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
● "Garip şey," dedi, "içim sımsıcak, oysa hava ne kadar soğuk." "İyi bir davranışta bulundun da ondan," dedi Prens.
Sayfa 5
"Böylece, şimdi de olduğu gibi dedim ki, "Tanrı'yı bildiğim sürece yaşıyorum. Onu unuttuğumda, ona inanmadığımda, ölüyorum." Bu ölümler ve dirilmeler nelerdi? Tanrının varlığına olan inancımı kaybettiğimde yaşayamadığım açıktı. Eğer bir yaratıcının var olduğuna dair belli belirsiz bir ümidim olmasaydı çoktan kendimi öldürmüştüm. Sadece onun bilincinde olduğumda ve onu aradığımda gerçekten yaşıyordum. "Ne arıyorum öyleyse? " dedi içimden bir ses. "O orada, onsuz hayat mümkün değil." Tanrı'yı bilmek, yaşamak bir bütün, üstelik aynı şey. Tanrı, hayatın ta kendisidir."
Sayfa 63
Reklam
"İki çıkış yolunun var olduğu bir tezatla karşılaştım. Ya akıl diye tabir ettiğim şey düşündüğüm kadar mantıklı değildi ya da mantıksız kabul ettiğim şey düşündüğüm kadar mantıksız değildi."
Sayfa 47
" Kalbim bilgiyle, bilgelikle doluydu. Kalbimi bilgeliği, çılgınlığı, deliliği bilmeye adadım. Lakin bunun da ruhuma sıkıntı verdiğini gördüm. Büyük bilgi büyük keder getirir, bilgisini arttıran kişi kederini arttıracaktır."
Sayfa 34
"Tüm deliler gibi, ben hariç herkesin deli olduğunu düşünüyordum."
Sayfa 13
"Sahte keyfini sergilediği büyük dram da, ölüm gününü gizemli bir biçimde önceden bildirmesi de boşa gitmişti. İntihar haberi Paris'e akşam saatlerinde ulaştı, o sırada bir İtalyan sihirbaz sarayda hünerlerini sunmaktaydı. Bir şapkada tavşan yok ediyor, yumurta kabuklarından kaz çıkarıyordu; haber geldiğinde insanlar biraz heyecanlandılar, şaşkınlık içinde fısıldaştılar; Madame de Prie adı aralarında birkaç dakika dolaştı, ama sihirbaz o sırada yine şaşılası yeni bir numara sergilediği için Madame de Prie unutuldu; kendisi de olsa yabancı birinin yazgısını aynen öyle unuturdu."
Sayfa 47
"Önce, ucu kısmen sana da dokunan bütün bu itirazın senden değil, benden geldiği yanıtını veriyorum. Senin başkalarına karşı duyduğun güvensizlik bile, bana aşıladığın kendime karşı duyduğum güvensizlik kadar büyük değil. Aslında aramızdaki ilişkinin nitelendirilmesini yeni verilerle destekleyen itirazın bir ölçüde yerinde olduğunu yadsımıyorum. Tabii olaylar gerçekte, mektubumda sunduğum kanıtlar gibi birbirine oturmaz, yaşam bir sabır oyunundan fazlasıdır; ama bu itirazlar ortaya çıkan düzeltmeye -ki bu düzeltmeyi tek tek ayrıntılarıyla ne anlatabilirim ne de anlatmak isterim- bence gerçeğe öylesine yakın bir noktaya ulaşıldı ki, bu ikimizi de biraz yatıştırıp, yaşamayı ve ölmeyi kolaylaştırabilir. Franz. "
Sayfa 57
Reklam
"Evlenmek, bir aile kurmak, doğmak isteyen bütün çocukları kabullenmek, bu güvenilmez dünyada onları var etmek ve hatta biraz da yol göstermek benim inancıma göre bir insanın ulaşabileceği en yüksek noktadır. Onca insanın bu noktaya görünürde kolayca varabilmesi tersini kanıtlamaz, çünkü birincisi bunu fiilen çok kişi başaramaz, ikincisi de sayıları az olan bu kişiler çoğunlukla bunu "yapmazlar", başlarına gelir bu durum; gerçi en yüksek nokta değildir bu, ama yine de çok büyüktür, çok onurludur (özellikle "yapmak" ve "başına gelmek" filleri birbirinden açıkça ayrılamadığı için). Ve son olarak burada da mesele şu en yüksek nokta değil, ona uzaktan, ancak makul bir yaklaşmadır; öyle ya, güneşin doğrudan ortasına uçmak gerekmez, ama güneşin arada bir vurduğu ve insanın azıcık ısınabildiği dünyanın temiz bir köşesine gidip sığınmak yeterlidir."
Sayfa 45