Bu hafta, Ortaçağ karanlığına rağmen akılcılığı ve felsefeyi müdaafa eden büyük İslam düşünürü İbn-i Rüşd'ün yaşamını ve felsefesini inceliyorum.
İzlemek için:👉 youtu.be/mfFSXiPUP54
- İnsan bir kainattır.
Ancak kainatta insandadır.
Tek tek bakarsan çok görürsün.
Bütün bakarsan tek görürsün.
-Hallac-ı Mansur-
- Yumurta dıştan bir güçle kırılırsa yaşam son bulur, içten bir güçle kırılırsa yaşam başlar; zira sahih dönüşümler hep içten gelir.
-İbn Rüşd-
- "Mü’minler için göklerde ve yerde Allah’ın birliğini ve kudretini gösteren nice deliller vardır." Casiye sûresi/ 3. Ayet
- Hallac-ı Mansur ve İbn Rüşd'ün tespitleri, Ardından Kur'an-ı Kerim'den paylaştığım Casiye Sûresinin 3 ayeti, Hay bin Yakzan hikâyesinin tüm ana fikri gibi sanki.
- İnsan nefsinin arzularına ne kadar yakın olursa öz'den o kadar uzak, nefsinin arzularına ne kadar uzak olursa öz'e o kadar yakın olur. Ve öz'e ne kadar yakın olursa, Allah'a o kadar yakın olur. Çünkü:
- "Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. VE BİZ ONA ŞAH DAMARINDAN DAHA YAKINIZ."
Kâf sûresi/16. Ayet
- Bir güle ne kadar yakın olursan, görmesen bile etrafa yaydığı kokulardan orada olduğunu hisseder, orada olduğunu bilirsin. Etrafındaki kötü kokular gülün kokusunu yok etmez, ama senin onu hissetmene perde olur. Bu yüzdendir ki bu kötü kokuları bertaraf etmelisin.
Sen gülü Allah, kötü kokuları ise nefis, cismane arzular, materyalist düşünce olarak bil. Bunları bertaraf et ki, Allah'ın varlığını birliğini iliklerine kadar hissedesin.
- İbn-i Tufeyl'in Hay bin Yakzan'ı, Var oluşunu sorgulamaya başlayıp bu yollarla Allah'ı bulan bir insanın hikayesi.
Herkese iyi okumalar...
Hay bin Yakzanİbn-i Sina · Yapı Kredi Yayınları · 20214,703 okunma
Dinlə bağlı məlumatsızlığım səbəbilə oxumaqdan çəkinsəm də, nəhayət, oxumağa başladım.
• Giriş hissədə yazıçı, Din və Tanrı ilə bağlı olan düşüncələrini necə formalaşdırması barədə yazıb. Bunu oxuyan zaman həqiqətən, daha öncə heç bilmədiyim terminlərlə qarşılaşdım, buna görə də, tez-tez dəftərə qeydlər və wikipedia'dan istifadə etdim (bunlar
Ortaçağ'a kadar tipla büyüyü birbirinden ayırmak çok zordu. Tedaviler şifalı bitkilerle yapılıyor ya da dört suyukla odaklanıyordu (bu arasındaki uyumsuzluğu düzeltmeye da hacamat gibi uygulamalara yol açıyordu). Chaucer'ın dördüncü yüzyıl sonunda yazdığı Canterbury Hikâyeleri'nden de görüleceği üzere, doktorlar astrolojiye de sık sık başvuruyordu:
Bir de HEKİM vardı bizimle sahi,
İlaçlar konusunda olsun, cerrahi
Alanında olsun ya da,
Onun kadar derin hekim yoktu dünyada.
Astrolojiye dayanırdı bilgisinin temeli,
Yakın gözlem altında tutardı hastasını günün belli Saatlerinde.*
Şiirin devamında doktorun büyücülük ve tıp üzerine çalışmalarıyla bilinen Arap âlimler İbn-i Rüşd ve Râzî'yi (Ebubekir Muhammed
bin Zekeriya) sular seller gibi bildiği belirtilir.
İslam tarihine yön vermiş müçtehit imamlar hep camilerde ders alarak yetişmiş ,talebelerini de yine camide ders halkaları olusturarak yetiştirmislerdi.Nitekim Ebu Hanife'nin kendi mescidinde,İmam Malik'in Mescid'i Nebevi'de ve İmam Şafi'nin Kahire'de Amr bin As Camii'nde ,Ahmet b.Hanbel'in Bağdat camilerinde ve İbn Rüşd'ün de Kurtuba mescitlerinde ders verdiği bilinmektedir.
Namık Kemal, Mehmet Emin Yurdakul, Tevfik Fikret, Ahmet Hilmi, Alphonse Daudet, Georges Fonsegrive, Descartes, Kant, İmam Gazali, İbn-i Sina, İbn-i Rüşd okuduğu ve tenkit ettiği isimlerden bazılarıdır.