Uzaklardan yuhalanmış bir kaç ses
Bir aydınlık belirtti içimde Bakabilirim cesareti tüm bulanıklığa rağmen Beti benzi atmış, öyle çok güzel Bütün imtiyazlardan arınık Hiç bir elçiye kulak asmadan O görünen parıltı, yıldız değil O gölgeler dedi, sana ait değil Sol yanağımı okşadım az bir süre Göz dedi uzaklara dalarsa derinlik kazanır Sızıyı ilk gözlerde sezersen bil ki ramak
S.E.S Der ki... Susuyor sözlerim verilmiş sözler tutulmayınca. Ay bile güneş bile tutulmuyor mu Rab'den emrolunca? Bir düşünürün sözünü düşünmeden kabul etmek gibi düşüncesiz ilhamlar vermeye kalkıyorlar üstelik... Ben S.E.S, susuyorum, konuşmuyorum sanıyorlar... İçimde konuşan susmayan dur durak bilmeyen bir karanlık var... Camdan bir kapı... görmüyor gözümüz ama var.... Çarptım kırılmadı yaralanmadım... ama güldüler kırıldım yaralandım... Konuşurken en doğru olduğunu söyleyenler suskunluklarında korkabilirler kendilerinden... Camı ayna yaptılar bedeni gördük, gözlerimizi kapattık ruhumuzu görmeye çalıştık... Ama derin bir karanlık vardı onu kendimiz sandık.. Oysa ayna ile beden arasında mesafeden daha uzaktır ruh ile göz arasındaki mesafe... Sabır gerekir uzun uzun beklemek gerekir ruhu görmek için önce geçmişten geçmek gerekir... Karanlığın içinde çizgi film gibi başlar şekiller renkli renkli oynar, sonra birileri belirir ruhunun derinliklerinde tanıdığın yabancılardır onlar... Kendine gelene kadar kimlerden geçersin hatırına gelmeyen, belli ki hatır kalmıştır birinizde... Sonra güneşin sesini duyarsın annenin dilinden uyanırsın kendinden..................... S.E.S..........................
Reklam
Şehirler arası otobüs yolculukları şiirler,hikayeler için hep malzeme olmuştur. Buğulu camlara resimler çizilmiş,hayat bir şerit gibi akmıştır yanıbaşımızdan. Hele mevsim kış olduğunda durduğunuz bir durakta uyku sersemi yüzlere vuran soğuk havanın ayrı bir tadı kalmıştır hafızalarda. Ben de çok severdim bu yolculukları. Hele bu yolculuklar senin yaşadığın şehre doğruysa daha ilk andan kalp atışlarımın hızlandığını hatırlarım. Bazen zamanın ağırlaştığı, her şeyin yerinde asılı kaldığı hissine kapılırdım. Kaç kez geçmiştim o yolları oysa. Yine de her geçişimde ayrı bir heyecan akardı içime. İçimde bir kirpi yürürdü sanki dikenlerini batıra batıra. Bir masamız olurdu seninle Edip CANSEVER’in masasına benzer. Umutlarımızı,hayallerimizi,gülüşlerimizi koyardık masanın üstüne. Bezende hüzünlerimizi. Zaman avuçlarımızdan akıp giderdi. En çok geriye dönüşleri sevmezdim. Her ayrılışımızda bir şeyler kalırdı benden. Hem sende hem de o şehirde. Eksildiğimi hissederdim. En son gözlerinde gözlerimi bırakmıştım. Ve ben o günden bu yana eksik yaşamaya devam ediyorum. Şimdi çok eskiden okunmuş bir şiir gibi hayat. Ne diyordu şair “Aşk ne kadar kısa unutmak ne kadar uzun.”(H)
Kelebeğin Kanatları
Şimdi bir ateş yanarsa Karla kaplı dağlarda Elbet soğuktan nasibini alır Şimdi bir pişmanlık düşerse ellerine Ağrı Dağı kadar bir yük kalmıştır omuzlarıma Kekremsi bir tat kalmışsa dilinin ucunda Anla ki çok uzaklardayımdır artık İçimde binlerce perçinlenmis kelimelerle Seslenemiyorumdur Belki ayaklarım çıplak Belki ellerim boştur hala Ama seviyorumdur Kenan KARA
Sorun ne?
Galiba sekiz dokuz yaşlarındaydım. Bir Orta Anadolu kasabasında büyüyordum. Babam gazozcuydu. Bir gün tüm kasaba çarşı meydanındaki kahvenin önünde toplandı. Her gün kapısının önüne gazoz bıraktığım kahvenin sahibi, yaşlı hoş sohbet amca yanında çırak olarak çalışan, benim yaşlarımda esmer yetim bir çocuğa, İhsan’a iki yıldır tecavüz ediyormuş.
Galiba sekiz dokuz yaşlarındaydım. Bir Orta Anadolu kasabasında büyüyordum. Babam gazozcuydu. Bir gün tüm kasaba çarşı meydanındaki kahvenin önünde toplandı. Her gün kapısının önüne gazoz bıraktığım kahvenin sahibi, yaşlı hoş sohbet amca yanında çırak olarak çalışan, benim yaşlarımda esmer yetim bir çocuğa, İhsan’a iki yıldır tecavüz ediyormuş.
Reklam
45 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.