Endişe, içimizde azar azar yükselir ve önüne geçmezsek sonunda bizi yiyip bitirir. Endişelerin en ürperti vereni, geceleri uyku kaçıranı, hayattan aldığımız zevki azaltanı ölüm anksiyetesidir şüphesiz. İnsanlar olarak belki de hemfikir olduğumuz tek şey "bir gün ölecek" olduğumuzdur.
Günlük hayatta anksiyeteyle boğuşan ve bu konuda terapi almış bir danışan olarak yıllarca mücadele ettiğim bir konu da bu oldu. Kitabı okurken bazı gizli kalmış endişelerim iyice ortaya çıkıp beni yer yer krize sürükledi. Ancak sonuna geldiğimde gördüm ki kitabı bitirmesem asla o temel bakış açısını alamayacaktım. Yaşayan her şey ölür, ancak tersi şudur ölüm sadece yaşamış olanlar için vardır ve bu anlamda yaşam çok değerlidir. Ve biz istediğimiz sürece bıraktığımız "dalgalanmalar" bir çocuğun bilincinin bir kısmında, bir bankta, bir kitapta sonunda ufacık kalacak olsa bile hep varlığını sürdürür.
"Her anı ölümün tamamen farkında olarak yaşamak hiç kolay değildir. Bu, güneşe dosdoğru bakmaya benzer: Fazla dayanamazsınız." ancak kitaptan öğrendiğim bir şey varsa o da güneşe doğrudan bakamasak bile onun ışığında yaşadığımız her anının daha canlı olacağıdır.