yaşam bazen her şeyin uzağında ve yalnızlık içinde takılıp kaldığımız bir ana dönüşür. sanki her şey orada çözülmez biçimde bir başka acıyla düğümler bizi. en çok da sönmeyen bir hasretle, yaşanmamış zamanlarla. kalbimizin o solgun atışıyla sızan her şeyde eksikliğimiz çoğalır.
Ölü gibi özledim seni,
Seninle yaşamayı isterken delice.
Nefesinin sıcaklığı ısıtmadıkça yüreğimi,
Uyku ölümü andırıyor.
Ve günlerime doğmadıkça gülüşün,
Yaşlarım içinde kayboluyor bakışlarım.
Tanrım, zamanı geldi; şarap mayalandı çoktan.
Bir evi olmanın zamanı geldi
ya da kimsesiz kalmanın uzunca bir zaman.
Zamanı geldi yalnız olmamanın
ya da tek başına kalacağız uzunca bir zaman.
Kitaplara gömülerek tüketeceğiz saatleri
ya da mektuplar yazarak çok uzak yerlere,
yalnızlığımız içinden uzun mektuplar.
Ve bir ileri bir geri arşınlayıp duracağız sokaktan, huzursuzluk içinde, bir bir düşerken yapraklar.
Bağışlayın, kafadan biraz kontağım galiba.
Bağışlayın, ama biriyle konuşmam gerek.
Bağışlayın, ama bazen
kendimi kalabalığın içinde buluyorum.
Pazarlarda, panayırlarda filan
Demek istediğim o gözler, burunlar,
Dirsekler, yürüyüşleri,
Konuşma biçimleri…