Meşhur bir sözümüz vardır:Kahve Yemen’den gelir. Evet, bir zamanlar gerçekten Yemen’in kahvesi meşhurdu. Fakat muhtemelen kahve de, içinde yetiştiği ülkeye bakarak geri kaldı. Henüz başka yerlerde kahve bilinmezken, Yemen’de en güzel kahve pişiriliyor, özellikle Moha kahvesi dünyaya ün salıyordu. Bugün bile Batı’da en güzel kahvenin adı Moca’dır ki, bu kelimenin aslı Yemen’deki Moha’dan gelmedir. Nitekim Osmanlılar da kahveyle Yemen’de tanıştılar ve kahve kültürünü Avrupa’ya taşıdılar.
Sedyeciler hiç durmadan cepheden yaralı taşımaktadır. Doktorlar, yaşama şansı olan askerlerle ilgilenebilmekte, son derece az olan ağrı kesici iğnelerden yapabilmektedir. Her askerin başında saatlerce durmayı, yaralarını en büyüğünden en küçüğüne kadar tek tek elden geçirmeyi hepsi de gönülden arzulamaktadır ama buna olanak yoktur.
Bir doktor, ayağı kopmak üzere olan ve bağırsakları dışarı taşmış bir halde sedyeyle önüne getirilen askeri görünce, taşıyıcılara seslenir: Bunu kaldırın”… Bu sözü, savaşın her günü kim bilir kaç kez söylemektedir: “Bunu kaldırın”…
O an, can çekişmekte olan asker inilti halinde seslenir: “Baba”…
Tanık olduğu bu olayı anılarında anlatacak olan Salih Dörtbudak ve öteki doktorlar, duydukları bu ses karşısında taş kesilmişcesine duran arkadaşlarına bakarlar. Doktor, çaresizlik içinde oğlunun kanlı yüzünü siler ve sedyecilere şunu söyler: “Bunu gölge bir yere kaldırın!”
Çanakkale Savaşı’nın kazanıldığı anlardan biri de, dönemin Karasi gazetesinde de yayınlanan doktor ve oğlu arasında yaşanılan bu son bakış ve son sözdür.
Sayfa 41 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları - 1.BaskıKitabı okuyor
Madam
Hayatta bana göstermiş olduğunuz ilgisizlikten daha korkunç bir hakarete uğramış değilim. Ey hiçbir zaman unutamayacağım sevgili nankörüm! Aşkımı kabul etmediğiniz için bu dünyanın en vahşi bir köşesine çekilmek ve orada bin türlü ümitsiz delilikleri göze almak zorunda kalıyorum. Sadık seyisim bunlardan bir kısmını size anlatacaktır, fakat onlardan çok daha ağır olanlarını o da gözü ile görmüş değildir.
Heyhat! Çok sevgili prensesim, böyle bir zulmü daha uzun zaman bana reva görecek misiniz? Sükûtunuzun sonu gelmeyecek mi?
Şövalyenize karşı pek ufak bir sevginiz varsa bana yardım ediniz; lütuflarınızı benden esirgemeyiniz. Acele etmelisiniz; çünkü aşk uğruna nefsime reva gördüğüm cefalar az zamanda beni öldüreceklerdir.
İçinde bulunduğum zalim kararsızlığa rağmen ölünceye kadar esiriniz kalmak isteyen kulunuz.
Mahzun Yüzlü Şövalye
Doğrusu kelimeler onları başının içinde taşıyan insan uyuyunca aralarında ettikleri sohbetlerde bu şair milletine nefret kusuyorlardı, onları sağlıksız, kendilerine düşman, iş bilmez, yararsız buluyorlardı; onlara, burada kendilerini çağıramayacağımız bazı ses dizinlerini kullanarak epey sert küfürler ediyorlardı
Bir erkeğin bir bayana veya bir bayanın bir erkeğe evlilik teklifi yapması haramdır demiyoruz. İki taraf içinde evlilik teklifi caizdir. Fakat bunu şova dönüştürmek, müslümanca yaşama uymaz. Uymadığı için bu gibi evlilik teklifleri bizlere yakışmıyor.
Kızı ağlayarak ve telaşlı bir şekilde kendisine yapılacak suikastın haberini veriyor. Bu haber karşısında mübarek dilinden çıkan kelime " Abdest " oluyor. İşte Ehl-i beyt bu şekilde terbiye edilip büyütülüyor. Bundan dolayı Ehli beytin üyelerinden büyük adamlar çıkıyor. Demek ki abdest, sadece namaz veya bir ibadet için değilmiş. Başa gelen bir musibet içinde gerekliymiş.
Uzun sürmüş başıboş hayatım meşakkatler içinde geçti denebilir. Babamı tanımadım. Onun da beni tanımış olduğunu sanmıyorum. Annem ise, yoktu. Peki ben nasıl doğmuştum? Bir anne baba olmaksızın nasıl doğulursa öyle. Yani, öylece olmuştum.