“Gidecek” diye düşündün, adın gibi emindim buna. Kalmak için gelmemişti. Kalmak için yaratılmamıştı. Bazı insanlara “kal” demekle “öl” demek aynı şeydi sanki. Sadece o geceyi hiç unutmasın istedin
Fincanları komidinin üzerine bıraktı. Yanına uzandı. Uykulu bir nefesti şimdi kulağında. Heykeli dikilmeli bu kokunun dedin içinden. Michelangelo’nun David’i. Mermer bloğun içinde saklı kusursuzluğu bulup çıkartmalı. Resmi yapılmalı ya da Van Gogh’un Yıldızlı Gece’si. Gözlerini kapatıp sadece hayal ederek çizmeli. Uğruna bir tapınak inşa etmeli asıl. Gaudi’nin Sagrada Familia’sı. Tamamlanmayan şeyleri seviyordun.
Normal şeylerin sıkıcı bulunduğu bir devre denk geldik sanırım. Müthiş bir oburluk çağı. Yeni insanın nefsi doymuyor. Sıradanı tükettik. Mutluluk dediğimiz şey sadece anlık. Lunapark treni gibi hızla çıkıp hızla inilen bir yer mutluluk…
Her şeyin ötesinde tanıdığınız ,sevdiğiniz ,nefret ettiğiniz ve aylardır görmediğiniz biri size doğru yürüyorsa ,son ana kadar gözlerine sizden kaçırıyorsa sonra da sanki tanışıp tanışmadığınızdan emin değilmiş gibi gülümsüyorsa elimizden ne gelir ki?