Enes'in (r.a.) rivâyetine göre Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: أَرْبَعَ مِنْ حَتَّى الْمُسْلِمِينَ عَلَيْكَ، أَنْ تُعِينَ مُحْسِنَهُمْ، وَأَنْ تَسْتَغْفِرَ لِمُذْنِهِمْ، وَأَنْ تَدْعُوَ لِمُدْبِرِهِمْ، وَأَنْ تُحِبُّ تَائِبَهُمْ "Müslümanların sende dört hakkı vardır: İyilik yapanlara yardımcı olman, günahkârlar için mağfiret dilemen, gıyâbında onlara duâ etmen ve tövbekâr olanlarını sevmendir."
Müslüman'ın belli başlı hakları şunlardır: - "Karşılaştığın zaman selâm vermek, - "Dâvetine icâbet etmek, - "Aksırdığı ve "Elhamdülillâh" dediği zaman, "Yerhamükellah" demek, -"Hastalığında ziyâretine gitmek, - "Öldüğü zaman cenâzesine katılmak, - "Kendisine verilen sözde durmak, - "Akıl danıştığı zaman, doğruyu söylemek, -"Gıyâbında kendisini korumak, - "Kendin için sevdiğini onun için de sevmek; kendin için hoşlanmadığını onun için de hoşlanmamak,
Reklam
Halbuki Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Hz. Ali'yi (r.a.) kardeşliğe kabul etmiş ve علي مِنِّي بِمَنْزِلَةِ هُرُونَ مِنْ مُوسَى إِلَّا النُّبُوَّةَ "Hârûn, Mûsâ'ya nasıl idiyse, Ali de bana aynıdır; nübüvvet hâriç."buyurmuştur.
Rivâyet olunduğuna göre; Rasûl-i Ekrem (s.a.v.), meclisinde oturan herkese teveccüh edip hepsine, yüzüne bakma fırsatını verirdi. Kime yönelse, ona öyle iltifât gösterirdi ki, adam kendini o meclisin en üstünü zannederdi. Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)'in meclisi; hayâ, tevâzû ve emniyet meclisi idi. Ashâbını dâima güler yüzle karşılar, sözlerinden hoşlanır ve onları istekle dinlerdi. Ashâb-ı kirâm da ona uyarak ve saygı göstererek tebessüm ile iktifa eder, meclisinde kahkahalar savunmazlardı.
Rasûl-i Ekrem (s.a.v.): أَنَا وَالْأَنْقِيَاهُ مِنْ أَمْتِي بُرَاءُ مِنَ التَّكَلِّفِ "Ben ve ümmetimin muttaki olanları, külfet ve zahmet vermekten beriyiz."
Allahü Teâlâ, Musa aleyhisselâma şöyle vahyetmiştir: "Bana itâat eden dostlarının eziyetlerine katlanır ve onlara haset etmezsen, dostların çoğalır."
Reklam
Böyle cem'iyetin reisi, Fahr-i Âlem'dir (A.S.M.). Ve mesleği, herkes kendi nefsiyle mücahede; yani ahlâk-ı Ahmediye (A.S.M.) ile tahalluk ve Sünnet-i Nebeviyeyi İHYA ve başkalara da muhabbet ve -eğer zarar etmezse- nasihat etmektir.
Sayfa 117
Yine bir hadîste: الْمُؤْمِنُ سَرِيعُ الْغَضَبِ سَرِيعُ الرِّضَا "Mü'min tez kızar, tez barışır." buyurmuş, "Hiç kızmaz.” buyurmamıştır. Nitekim Allahu Teâlâ da: وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ "Hiddetini yenenler." (Al-i İmrân suresi, 3/134) buyurdu ve "Hiddet etmeyenler." buyurmadı. Çünkü yara alıp, acı duymamak olmaz. Yaralanan acıyı duyar ve fakat ona tahammül eder.
Hasan-ı Basrî de: "Nice kardeşler vardır ki, sanki onları bir ana doğurmamıştır." demiştir. Bunun için "Yakınlık, sevgiye muhtaçtır. Fakat sevginin yakınlığa ihtiyacı yok." denilmiştir.
Zünnûn-ı Mısrî şöyle anlatıyor: "Allah ile musâhabetin O'nun emirlerine uymakla; halk ile sohbetin onlara nasihat etmekle, nefis ile buluşman ona muhalefetle, şeytan ile buluşman da ona husûmet ile olsun."
1.000 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.