Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
“Külhanların Önünde” adlı öyküden...
(...)Şu küreği nasıl kullanırdı biliyor musun? Küreğin keskin nişancısıydı Ateş Baba... Açardı külhanın kapağını, ardına kadar açar, gerilere kadar çekilir, kömürü küreğe doldurur, şöyle iki elinin arasında bir tartıp külhanın ağzından üç karış öteye diye bağırır, uzaktan fırlatıp attığı kömür külhanın ağzından tam üç karış öteye düşerdi. Ne bir santim uzağa ne bir santim yakına... Gözlerimizin önünde tekrarlar dururdu bu oyunu... İki karış sağa, iki karış geriye, üç karış beriye, dört karış öteye... Sonra bizden yana döner, meslek budur oğul, derdi, küreğine böyle sahip olduğun gün, anla ki mesleğinin doruğundasın...(...)
“Toplantı“ adlı öyküden...
Ramazan’la Selami, arktan büyük potaya akan madeni, el potasına doldurarak kalıplara döküyorlardı. Bazen akan madenin cızırtılı bir sesle patlayışı irkilmelerine neden oluyordu. Sıcak sobaya dökülen su nasıl sıçrar ve patlarsa, erimiş maden de öyleydi. Dökülmeyen birkaç kalıp kalmıştı. Potayı çevirmeye yarayan demir çubuk, Ramazan’ın elinden
Reklam
“Uzaklaşan Ses“ adlı öyküden...
- İki ay önce, gecenin bir yarısı yine geldiler, diyor. Ortalığı dağıtıp gittiler. Ara sıra da beni takip ediyorlar. Çoğunda anlamıyorum, ama bazen göstere göstere. Telaşlanıyorum. - Kaç gün kalacaksın? - En fazla iki... - İki gün ha! Size bir türlü akıl erdiremiyorum. Evet saygı duyuyorum, ama neye yarar. Hiçbir şeyi değiştiremiyorsunuz, görmüyor musunuz bu gerçeği? Belki yüz yıl sonra olur. Biz göremedikten sonra... Sonra sen, tutturdun fabrika işçileri diye. Oysa sen, iyi bir tiyatro oyuncusu olabilirdin. Bu da bir mücadele değil mi? İşçi dedikleriniz peşinden gelse bari. Bu cahillikle baş edemezsiniz. Keşke bıraksan her şeyi... - Lütfen hayatım, kırıyorsun beni... Uzaklardan otonun tanıdığım, kır kır kır seslerini duyuyorum. Ağır ağır ses daha anlaşılır hale geliyor. Yatak odasının penceresi yola baktığından, telaşla, - İşte geldiler, diyorum. Zekiye yatıştırmaya çalışıyor beni. - Bu saatlerde sürekli geçerler. Seninle bir ilgisi yok, diyor. Araba tam bizim evin önünde duruyor. Hızla yataktan çıkıp, üzerimi giyiyorum. Zekiye durdurmaya çalışıyor. Telsiz sesleri... Zekiye’ye sarılıyorum. Ağlıyor. Hızla banyonun penceresine yöneliyorum. Arka bahçeden çıkıp giderken, kır kır kır... sesleri uzaklaşıyor.
“Tehdit“ adlı öyküden...
Cumartesi öğle sonrası soluğu genelevde aldım. Bekârken bir iki defa gelmişliğim vardı. Eh ne yapalım, yine bekâr sayılırdım. Genelevin sokağına girdiğimde çevre seyyarcılarla doluydu. En çok da kasetçi, tarakçı, köfteci... Evler çoğunlukla iki katlıydı. Kalabalık da az sayılmazdı, ama çoğu kuru kalabalık. Parası olmayıp da bakmaya gelenerden, on
“İki Uçurumlu Köprü” adlı öyküden...
(...)ben huzurun aileyle geçirilen, gün ışığının beslediği bir kahvaltı kadar basit olduğunu düşünürüm.(...)
İki Gün adlı öyküden
Seviyorum. Ne çok şeyi seviyorum. Ve ne çok şeyin az bir bölümüyle katlanıyorum yaşamaya. Bu bitmeli artık, değil mi?.. Şöyle kendine güvenmeli biraz... "Yaşamak" elde bulunanlar değil, zorlamalar olmalı. Yani koparıp aldıklarım...
Sayfa 28 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları - epubKitabı okudu
Reklam
İki Gün adlı öyküden
Kitap okumayı seviyorum. Biraz da, kendimi oyalamak için okurmuşum gibime geliyor, istemiyorum. Koca bekleyen kızların oyalarla, kanaviçelerle falan uğraştığı gibi... Kitap okumak bir görev olmalıdır, sanıyorum.
Sayfa 19 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları - epubKitabı okudu
İki Gün adlı öyküden
Öğrenmiştim, yaşamanın benim için altını kara kara çizdiği yerleri ve kimilerinin "alınyazısı" dediği şeyi.
Sayfa 8 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları - epubKitabı okudu