Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.25
aysu
aysu
@imojen
aşık olacak gibisin, gözlerinde atıyor kalbin
open.spotify.com/user/mwyxmxv7x5...
195 okur puanı
Aralık 2019 tarihinde katıldı
Okuma Hedefleri
kitabı ilk nereden kimlerden duydum bilmiyorum ama geçtiğimiz hafta sahafta yolumuz kesişti kendileriyle, ben de ismi tanıdık olduğundan satın aldım. iyi ki de öyle yapmışım. mine söğüt'ün kitaplarına buralarda çok rastlıyorum zaten. bu kitapla birlikte, neden böyle çok gördüğümü de anlamış oldum.
bu kadar akıcı olacağını tahmin etmemiştim. yazarın kalemi çok güzel. başlarken cidden çok tereddüt ettim (vadideki zambak travma etkisi yarattı birazcık) ama daha ilk cümlesini okuduğum anda gerisinin su gibi akıp gideceğini anladım.
adından da anlaşılacağı üzere kitapta beş sevim apartmanı'ndaki 5 farklı kişinin hikâyesi anlatılmış. önce cinperi hikâyeleri, sonrasında gerçek hikâyeleri... hepsinin ortak özelliği de bir şeylerin eksikliğini çekmiş olmaları. bu kendini kimisinde bir anne kimisinde bir baba suretinde gösterse de geneline bakacak olursak bir şekilde sevgi, ilgi eksikliği denebilir. hikâyelerin bu kadar yaşamın içinden olması da insanı biraz afallatmıyor değil.
ben kitabın gidişatında olaylarla bağlantılı olacak, onları açıklayacak şekilde aralara sıkıştırılmış rüya tabirlerini de çok sevdim. buna değinmeden de bitirmek istemedim yorumumu .,.
herkesin zevkine hitap etmeyebilir. içerisindeki hafif hafif kendisini hissettiren gerilimli hava ya da karakterlerin yaşadıkları herkesin okumayı tercih edeceği türden şeyler olmayabilir. ama ben beğendim, yazarın diğer kitaplarına da bakacağım gibi görünüyor. umarım siz de bir şans verir, en azından bu güzel kalemle tanışmış olursunuz.
uzun zamandır beni böylesine içine çekecek, bir şeyleri sonuna kadar hissetmemi sağlayacak bir kitap okumamışım. tabii ki sürükleyici kitaplar okudum ama bu tür aşk hikâyeleri beni daha derinden etkiliyor sanırım. bu yazıyı zamana bırakıp hislerimin sönükleşmesini istemedim, öyle ki daha gözyaşlarım bile kurumamışken yazıyorum.
kitabın başında
aslında hemen bitirmek istemiyordum bu kitabı ama o kadar güzeldi ki biraz öyle oldu gibi. kitap, şükrü erbaş'ın ölmüş olan eşine yazdığı şiirlerden oluşuyor. ve cidden çok etkileyiciydi. ölümü eşi üzerinden ifade edişi, ona olan bağlılığı, hepsi aşırı güzeldi. satırlarında kelimelerinde hissediyorsunuz her şeyi. ben okurken yalnızdım ve toplum içinde olmama rağmen sessiz bir ortamdaydım o yüzden kitaba kendimi verebildim. çok kısa bir kitap, zaten şiir kitapları "başlıyım, hemen bitiriyim"den çok zamana yaymalık kitaplar bence. yani hiç zamanım yok ki bahanesini sunabileceğiniz türden bir kitap değil. umarım siz de okuyup beğenirsiniz. hatta lütfen okuyun, eminim ki beğenirsiniz* ;)♡
Okur Takip Önerileri
son zamanlarda yeni çıkan kitapları hiç takip etmiyor, okumuyorum aslında. ama bir arkadaşımla uzun zamandır birlikte kitap okumak istiyorduk, kendisi normalde çok kitap okuyan biri olmadığından okuması kolay, konusu güzel ilgi çekici bir kitap seçmek istedik. bu kitap sosyal medyada çok fazla karşıma çıkıyordu, o da kitabı birkaç yerde gördüğünü söyledi, dolayısıyla bu kitapta karar kıldık.
kitabın arkasını falan okuyunca benim ilgimi çekmişti açıkçası ama kitabı umduğum kadar güzel bulamadım. yani cidden çok akıcı, bölümleri kısa kısa zaten su gibi gidiyor. ama sosyal medyada söylendiği kadar yok. çok kötü bir kitap olduğunu da söylemiyorum tabii ama işte bir şeyler eksikti. konusu güzeldi, dili güzeldi, çok kolay okunuyordu. biraz ortaokulda, 13 14 yaşlarında okunabilecek bir kitap vibeı aldım. bana yeterli gelmedi.
alış hikâyemden bahsetmek istiyorum (bu kısım ilginizi çekmiyor olabilir, öyleyse diğer paragrafa geçebilirsiniiz.) kitap hakkında konuşmadan önce. geçtiğimiz hafta abimle birlikte sahafa gitmiştik, şiir kitaplarını kurcalarken birkaç kitabı ayırdım eleme yapmak için. bir kitaba bakarken abim bana ayırdıklarımın arasındaki bir kitaptan bir sayfa
çok büyük beklentilerle başlamıştım ama beni içine çekemedi maalesef özellikle sonlarda olayların arasındaki bağlantıyı asla çözemedim. tiyatro şeklinde yazılmış olması okunuşunu biraz kolaylaştırıyordu ama sanırım çeviriden kaynaklı bir sıkıntı vardı. de da'ların ve ki'lerin yazımına da pek dikkat edilmemiş zaten, her hata görüşümde küçük çaplı bir sinir krizi geçirdimm :')
bir de farklı yayınlarda daha fazla sayfası olduğunu fark ettim ama bendeki hâlinde sadece 285 sayfa vardı. kısaltılmış sanırım, belki o kopukluklar da bu yüzdendir. içindeki çizimler güzeldi bence, tek iyi yanı falan sşfğeğşfğeşfğ başka bir yayından okuyup incelememi güncellerim diye düşünüyorum. şu anki hâliyle kitabı değil bu baskıyı eleştirdim çünküü. okuyacaksanız farklı bir yayından okumanızı öneririmm. buraya kadar okuduysanız teşekkür ediyorum <3
aah çok heyecanlıyım bu kitaptan bahsedeceğim için. bilirsiniz ki biriyle spontane gerçekleşen bir buluşma, anlık kararla yapılan değişiklikler; yeni biriyle küçük bir karşılaşma sonucu tanışma gibi şeyler hep önceden planlanıp, araştırılıp ya da öneri sonucu yapılan şeylerden çok daha güzel olur. benim bu kitapla tanışmam da böyle oldu.
sahafta dolaşıyordum, şiir kitaplarına bakarken bu kitap gözüme takıldı. aldım, sayfalarına göz gezdirdim. sayfaları çok kaliteliydi ayrıca şeffaf bir şeyle zarar gelmesin diye kaplanmış, iyi bakıldığı belliydi yani. içinde küçük bir kağıt buldum, okuyan kişinin bilmediği kelimeleri not aldığını düşündüm. böyle şeylere çok meraklıyımdır. bir yandan o gün sahafa gitme amacım da önceden birinin okuduğu, içinde kendinden izler bıraktığı bir kitap satın alma isteğimdi. her neyse tüm bunlar bir araya gelince kitabı satın aldım. dönüş yolunda içine de baktım, çok güzeldi. sonrasında internetten de arattım ve stoklarda olmadığını gördüm, hazine bulmuş gibiydim aşpfşeğdşpwf adeta büyülendim bu kitabın varlığıyla, şu an da çok mutluyum zaten fark etmişsinizdir. okudukça daha da sevdim. her okuduğumu sizinle paylaşmak istedim ama maalesef bu mümkün değildi, yine de epey alıntı paylaştığımı düşünüyorum.
eğer bir yerlerde siz de kitabın sizi çağırdığını duyarsanız, yolunuz kesişirse hemen alıp okuyun derim :)
merhabaa! şimdi beni tanıyanlar bilir, sabahattin ali kitaplarına bayılıyorum, bu da o kadar güzeldi ki nasıl anlatabilirim bilmiyorum. içinde sabahattin ali'nin eşi aliye'ye ve kızı filiz'e gönderdiği mektuplar yer alıyor. başlarda aliye ile olan evliliklerinin öncesindeki mektupları var ki bunlar çok romantiklerdi :') öyle bir imrendim ki aşklarına, aşklarını anlatış şekillerinee~ sonrasında evlilikleri sonrası, filiz'in de içinde yer almaya başladığı mektuplar var. çok tatlı bir baba-kız ilişkileri varmış gibi hissettirdi. ayrıca evliliklerinden sonra bile sabahattin ali, eşine yazdığı mektuplarında ona olan aşkından -eski mektuplarına kıyasla az da olsa- hâlâ bahsediyordu, hissediliyordu bu. tabii işin içine evi geçindirme, ihtiyaçları karşılama gibi yükümlülükler de girmeye başladı bu sıralar. benim en sevdiğim şeylerden biri sabahattin ali'nin mektuplarında; eşinin sürekli kendisine mektuplar göndermesini, mektuplarını uzun uzun yazmasını istemesiydii çok hoştu benceee. eheh neyseee tüm romantik dostlarıma öneriyorum aşfplepfğsf umarım siz de okur, beğenirsiniizz. <3
daha yeni bitirdiğim için kitaba karşı duygu ve düşüncelerimi hemen ifade etmem gerekiyormuş gibi hissettim.
yanlış batılılaşma, adından da anlaşılabileceği gibi felatun bey ve rakım efendi adında iki karakter üzerinden belli belirsiz bir karşılaştırmayla eleştiriliyordu. felatun bey babasının da etkisiyle batı özentisi birisiydi, rakım efendi'yse alaturkaya bağlı bir yaşam sürüyordu.
yazarın dili samimiydi, kitapta varlığını sık sık belli ediyordu. fakat bu batılılaşmaya olan eleştirisinde de epey taraflıydı, bizi felatun bey'i kötü düşünmeye iten birtakım cümleler serpiştirilmişti araya. felatun bey'i savurgan, rahat biri olarak tiplerken rakım efendi'yi namus, ahlak sahibi, çalışkan biri olarak tiplemiş ya da en azından bize öyle anlatmış. ama açıkçası gösterilmeye çalışıldığı gibi bir insan olarak görmüyorum rakım efendi'yi. yani ilişkilerindeki karışıklık kitap boyunca aklıma takıldı, josephino ve canan arasında gidip gelmesi bize gösterilmeye çalışıldığı gibi birinin yapacağı bir şey olduğunu sanmıyorum.
eh, tabii edebiyatımızda önemli bir yere sahip olduğundan herkes okumalı. aşırı uzun bir kitap da değil, en azından kitap hakkında bir fikiriniz olur. yazımı okuduğunuz için teşekkür ederiimm <3
Felâtun Bey ile Râkım EfendiAhmet Mithat Efendi · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201822,6bin okunma
Kitabı okumaya başlarken çok fazla beklentiyle başlamadım. İlk kez Victor Hugo okuyordum ve kendisi hakkında hiçbir fikrim yoktu, böyle zamanlarda beklentiyi yükseltmemek gerekir. Ama eğer yüksek beklentilerle başlasaydım kitaba bunun karşılığını alırdı bence. Kitabı okumaya başladığım andan itibaren kitabımızın ana karakterinin psikolojisine büründüm. Ölüm, sayfaları ölüm kokuyordu. Ve adamımız bundan korkuyordu. Korkusunu hissettim; azalan zamanı, ölüme adım adım yaklaşmasını hissettim. Yani kitapta ölecek bir adamın, idam edilecek bir adamın psiklojisinin bize gerçekten çok iyi aktarılmış olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden mükemmeldi. Henüz okumadıysanız okumanızı öneririm. Hoşça kalın :)
Selam! İlk olarak kitabın giriş ve gelişmesini, olayların gidişatını ve konusunu çok sevdim. Beklemediğim, tahmin edemeyeceğim şeyler oldu sonlara doğru. Ama kitabın sonunu çok çok sevmedim, sanki bir şeyler eksik kalmış gibiydi*****. Her şeye rağmen ben kitabın kendisini çok sevdim, devamı gelecek olursa okuyacağımı düşünüyorum. Umarım olur. Bir de eğer fantastik seviyorsanız okumalısınız!!
Konusu şöyle, Esta adında bir kızımız var ve yaşadığı toplumda Mageuslar yani sihir yapabilen kişiler var, Esta da bunlardan birisi. Eski zamanlarda sihrin varlığı bilinirken günümüzde buna karşı olan inanç azalmış, efsane olduğunu düşünenler bile var. Eskiden Mageusları bir yerde toplamak ve onların kaçmasını engellemek amacıyla Cemiyet -Mageuslara karşı olan kişilerin başı, topluluk- Eşik adında bir yer yapmış ve bu nedenle Mageuslar bulundukları yere hapsolmuş durumdalar. Esta çok iyi bir hırsız ve Profesör -Küçükken onu kurtaran, babası gibi gördüğü kişi- ona bir görev veriyor: Sihirbazı bul, onun hatasını düzelt ve kitabı ondan al!
*Düzenleme* Sanırım kitabın devamı varmış diğer kitapları henüz çevrilmemiş Türkçeye *Düzenleme bitmiştir* siğcşspdl
Selam! Şimdi direkt konuya geçiyorum, ki aslına bakarsanız bu kitap yazarın benim okuduğum ilk kitabı. Bundan sonra Bir Kayıp Denizci'yi de okudum ama resmi olarak ilki bu! Evvet yazar kitabımızın içine kısa kısa -hikaye? hayır, masal? sanırım- masal eklemiş. Yazarın anlatımı gerçekten güzel sözcükler kaleminin ucundan akıp gitmiş kağıda, biz de okurken bunu kana kana içiyoruz. Kitaptaki parçalar çok hoşuma gitti kısaydı ama etki bırakabiliyordu insanda. Benim en sevdiğim "Dünyanın Boğulmuş En Güzel Adamı" oldu. Neden bilmiyorum ama çok farklı olduğunu düşünüyorum. Sadece bu parça değil kitabın geneline buram buram özgünlük hakimdi. Kısacası çok sevdim, diğer kitaplarını da okumayı çok çok istiyorum. Yüzyıllık Yalnızlığı da yazın okumayı planlıyorum. Hadi bakalım ;) Eğer Gabriel Garcia Marquez ile tanışmamış olan varsa tabii -ben çok tecrübeli değilim ama- bu kitapla başlayabilir. Bu kadardı, umarım sevmişsinizdir!! Eleştiri ve önerileriniz olursa yorum atın lütfen!!
