Sartre özgürlüğe ontolojik bir anlam verir; özgürlük bilinçten ayrılmaz. İçinde bulunduğu durumu ve dünyayı olumsuzlama imkanına sahiptir bilinç. Bu olumsuzlama, hem bilinçte hem de eylem yoluyla dünyayı değiştirme imkanını beraberinde getirir. Dahası, bilincin ona zaten verilmiş herhangi belirleyici bir içeriği, bir programı yoktur; Sartre bu yüzden kendisi-için-olmayı "hiçlik" olarak düşünür. Bizi tüm yaptıklarımızdan sorumlu kılan özgürlük, taşınması zor bir endişeyi de beraberinde getirir. İnsan, özgürlüğünden kaçmaya meylettiği halde, özgürlüğe mahkum bir varlıktır.
Herkese merhaba, nasılsınız?
Eğer beni tiktokta da desteklemek isterseniz hesabım : @bookswithemir
Dark academia olsun dili ağır olmasın diyorsanız kesinlikle okumanız gerekk.
1 puanı da zaten dilinin bana kalırsa basit kalmasından dolayı kırdım onun dışında bir sorunu yoktu yakın zamanda ikinci kitabını da okuyup onun da incelemesini yazacağım.
Kitaplarla kalmanız dileğiyle :)
Bucağı kentte çalışmak için ya da evlilik yoluyla terk eden kadınların sayısı aynı durumdaki erkeklerin sayısından çok daha fazla olduğu için erkeklerin bekârlık oranıyla kadınlarınkinin karşılaştırması yapılmamıştır. Kasabalı kadınların bekârlık oranı ile mezralı kadınların bekârlık oranı arasındaki karşılaştırmada durum aynı değildir. Bekâr kadınlar mezradaki %13,22’lik orana karşı kasabanın 21 yaş üstü kadın nüfusunun %13,13’ünü oluşturur;
oran bütün bucakta %13,20 olduğundan fark önemsenmeyebilir. Bekâr kadınlar, mezradaki %33’lük orana karşı kasabanın kadın nüfusunun 21’den 40 yaşa kadar olan kesiminin %13,20’sini oluştururlar (yani l’den 1,9’a kadar bir oran). Öyleyse, kasaba ve mezralar arasındaki çatışma erkeklere gelince kuvvetle belirginken, yetişkin kadın nüfusunun bütününü incelediğimizde, genç kuşaktan kadınlar erkeklere kıyasla son derece az olsa da ablalarına göre engellenmiş olduklarından, kadın nüfusunda görülmez
Rudolf Amheim Görsel Düşünme adlı kitabında, film ve rüya arasındaki temel bir bağlantıyla temsil edilen ve Freud'un rüya-çalış- ması kapsamında düşünüldüğünde hemen anlamlı hale gelen bir meseleye dikkat çeker:
... Freud, akıl yürütmenin önemli mantıksal bağlantılarının imajlarla nasıl temsil edilebildiği sorusunu ortaya atar. Benzer bir problemin görsel sanatlarda da mevcut olduğunu söyler. Rüya imajları ve sanatta yaratılan imajlarla düşünce aracı olarak hizmet eden zihinsel imajlar arasında gerçekten de paralellikler vardır; ama benzerliğe dikkat ederek, farklılıkların da ayrımına varırız ve bu farklılıklar, düşünce imajlarını daha kesin biçimde nitelemeye yardım eder.1
1. Rudolf Amheim, Görsel Düşünme, çev. Rahmi Öğdül, İstanbul: Metis, 2007, s. 269Kitabı okuyor