Çok popüler olduğu için beklentilerimi karşılayamamasından korktuğum bu kitabı nihayet okuma fırsatı buldum. Ne diyebilirim ki, bildiğimiz her şeyi, sahip olduğumuz her şeyi sorgularken buldum kendimi. En başlarda dedim ki, görmek ne büyük nimet. Sonra bazen görmemek mi en iyisi? En sonunda anladım ki önemli olan neyi görmek istediğimiz. Aslında bizler de bir anlamda körleriz, göz ardı ettiğimiz şeylere, görmeyi bilinçli olarak reddettiğimiz şeylere. Ne kadar kötü de olsa, bizi üzse de, bizi değiştirip bambaşka bir insan yapacak olsa da...
İçine işleyen bir hikayeydi. Bazen kendimi gözlerimi kapatıp evde yolumu bulmaya çalışırken buldum, bazen gökyüzündeki bulutların ne kadar güzel olduğunu düşünürken de.
Konuya gelecek olursak, yazarın daha önce okuduğum kitaplarından aşina olduğum gibi bir olay örgüsü var. Nedeni belli olmayan bir felaket ansızın geliyor ve ansızın gidiyor. Aslına bakarsanız neden böyle olduğunu çok da merak etmiyoruz. Şu anda yaşadığımız zorluklar da bize bunun ne kadar gereksiz olduğunu gösteriyor zaten; kimse virüsün neden çıktığıyla ilgilenmiyor, bir an önce eski hayatına kavuşmayı istiyor. Belki de şu anda bu düşüncelere sahip olduğum için, daha farkına vararak okuduğum bir kitaptı.
Keşke daha önce okusaydım demedim, çünkü her kitabı okumanın belli bir zamanı olduğunu düşünüyorum. İyi ki bu kitabı benim için doğru zaman olan şu anda okumuşum.
Hepinizin kendi körlüğünden uyanması dileğiyle..