Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Sussan gönlüm razı değil. Konuşsam bir şey değişmeyecek. Ama bunu söylemeden geçemeyeceğim. Türkiye'deki bütün bireylerin elleri kanlı bunu bilin istedim. Çözüm basit ama uygulaması karışık olduğu için; medeniyet seviyesi yeterli seviyede olamadı ve çakalların manipüle etmeye müsait olduğundan dolayı fikrimi açıklamayacağım. Sadece küçük bir ipucu, adalet ve adil olunmayan yerde kin ve nefret vardır. Adalet ise yasamadan başlar. Yasamada monarşi varsa her şey mono'dan geçer. Mono ne kadar iyi niyetli olursa olsun(Bence en başında Atatürk gelir.) mono olmanın verdiği güç ile megalomanlaşır her zaman doğru karar vermeyebilir. Partiler iç tüzüğü değişmediği sürecede kimi seçilirse seçilsin güç birinin elinde olduğu sürece bu olay değişmez. Birde 1460 gün(4 yılda) de bir oy kullanmayla sadece elinden bu gelir düşünceyle demokrasi olmaz. Monarşilerde ise mono iyiyse yükselirsin, mono kötüyse çakılırsın. Kapitalist sistemde başkası olmaz. Eğer çakılmaya doğru gidersen insan denilen varlık artık bir et parçasına döner. Kim emelleri için kesileceği ise pek az kişi tarafından doğru olarak bilinir. Bende bu kadar. Birkaç gün sonra rutin hayata dönünceye kadar rahatsız edeyim dedim.
persona filminden
“Benim anlamadığımı mı sanıyorsun? Var olmak denilen o umutsuz düşü… Olur gibi görünmek değil, var olmak. Her an bilinçli, tetikte… Aynı zamanda başkalarının huzurundaki varlığınla kendi içindeki varlık arasındaki o yarılma… Baş dönmesi ve gerçek yüzünün açığa çıkarılması için o bitimsiz açlık… Ele geçirilmek, eksiltilmek ve hatta belki de yok edilmek… Her kelime yalan… Her jest sahte… Her gülümseme yalnızca bir yüz hareketi… İntihar etmek? Hayır. Fazlasıyla iğrenç… İnsan yapamaz ama hareketsiz kalabilir, susabilir. Hiç değilse o zaman yalan söylemez. Perdelerini indirip, içine dönebilir. O zaman rol yapmaya gerek kalmaz, bir kaç farklı yüz taşımaya ya da sahte jestlere. Böyle olduğuna inanır insan. Ama gördüğün gibi gerçeklik bizimle dalga geçer. Sığınağın yeterince sağlam değil. Her tarafından yaşam parçaları sızıyor ve tepki vermeye zorlanıyorsun. Kimse gerçek mi yoksa sahte mi diye sorgulamıyor. Kimse sen gerçek misin yoksa yalan mısın demiyor. Bu sorunun yalnızca tiyatroda bir önemi olabilir. Belki orada bile değil. Seni anlıyorum Elisabeth, susmanı anlıyorum. Hareket etmemeni anlıyorum. İsteksizliğini fantastik bir sisteme bağlamışsın. Anlıyor ve hayranlık duyuyorum. Bitene kadar bu oyunu oynamalısın. Ancak o zaman bırakabilirsin. Tıpkı diğer rollerini bıraktığın gibi bunu da yavaş yavaş bırakırsın.”
Reklam
... Bir de Vehbi Dede' ye soralım. O öteki hacılara, hocalara benzemez. Ne dersin Dede Efendi? İlerleme için şeytanın namını yükseltelim mi? Dede tatlı tatlı güldü: - Bence şeytan ve Allah diye kainatta iki kuvvet yoktur. Hepsi, her şey bir tek hakikatin, bir tek kudretin görünüşü. Cüz ve ferdlerden en muazzam güneşlere kadar, insandan, göze
Sayfa 86 - Can Yayınları
Egoyu öldüren tek şey aşktır. Gercek, derin, tutkulu, özverili, canini verecek, kendi kimliğini silip eritecek, yok edecek kadar büyük bir aşk. Boyle bir esrimenin karşısında ego yasayamaz, insan üzerindeki egemenliğini sürdüremez. Yenilmeye mahkumdur. Kendi varlığını başka bir varlık içinde eritmek isteyen kişi çok güçlüdür. Yenen degil yenilen olmak ister; kazanan değil kaybeden, bencillik değil fedakarlık yapan olmaya çalışır. Çünkü ego onun efendisi değildir artik. Adına ask denilen yeni bir efendisi vardır.
705 syf.
8/10 puan verdi
kitap inanılmaz uzun ve kahredici. yeter artık ölsün birileri de bitsin diyorsun, sanki içine 5-6 tane kitap kaçmış bir ansiklopedi :) kitabı kendimece kategorize edersem genel olarak sistemsel ve insani değerler üzerine inanılmaz eleştiriler var. insani değerler (bu sistemsel eleştirilerin alt başlığı da olabilir): içki, tefecilik, fuhuş,
Suç ve Ceza
Suç ve CezaFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2022159,7bin okunma
Persona
Benim anlamadığımı mı sanıyorsun? Var olmak denilen o umutsuz düşü… Olur gibi görünmek değil, var olmak. Her an bilinçli, tetikte… Aynı zamanda başkalarının huzurundaki varlığınla kendi içindeki varlık arasındaki o yarılma… Baş dönmesi ve gerçek yüzünün açığa çıkarılması için o bitimsiz açlık… Ele geçirilmek, eksiltilmek ve hatta belki de yok edilmek… Her kelime yalan… Her jest sahte… Her gülümseme yalnızca bir yüz hareketi… İntihar etmek? Hayır. Fazlasıyla iğrenç… İnsan yapamaz ama hareketsiz kalabilir, susabilir. Hiç değilse o zaman yalan söylemez. Perdelerini indirip, içine dönebilir. O zaman rol yapmaya gerek kalmaz, bir kaç farklı yüz taşımaya ya da sahte jestlere. Böyle olduğuna inanır insan. Ama gördüğün gibi gerçeklik bizimle dalga geçer. Sığınağın yeterince sağlam değil. Her tarafından yaşam parçaları sızıyor ve tepki vermeye zorlanıyorsun. Kimse gerçek mi yoksa sahte mi diye sorgulamıyor. Kimse sen gerçek misin yoksa yalan mısın demiyor. Bu sorunun yalnızca tiyatroda bir önemi olabilir. Belki orada bile değil. Seni anlıyorum Elisabeth, susmanı anlıyorum. Hareket etmemeni anlıyorum. İsteksizliğini fantastik bir sisteme bağlamışsın. Anlıyor ve hayranlık duyuyorum. Bitene kadar bu oyunu oynamalısın. Ancak o zaman bırakabilirsin. Tıpkı diğer rollerini bıraktığın gibi bunu da yavaş yavaş bırakırsın.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.