Nükleer gücün yanında getirdiği yıkımı konu alan Amazon dizisini herkese öneririm.
Uzun zamandır böyle kaliteli bir 'Post Apocalyptic' yapım görmedim. Ayrıca çok iyi bir distopya olmuş.
Fallout serisinin harika bir evreni var. Evrenin sahip olduğu hikâye gerçekten çok geniş, kendi ekosistemleri var resmen. Dünyaları 1945'li
BABAMIN MİRASI
İnce belli bir çay bardağı başucumda kum saati
Her kum tanesi ömürden bir gün
Yetmiş iki yerden kırılır mı bir gönlün takati
Bir öncekinden acımasızsa her dün
Katli vaciptir beklenen bu son gün.
Bassana bağrına şu yaşlı başımı
Parmakların dolaşsın saçlarımda
Erkek adam nasıl ağlarmış görsünler
Ne fark eder ha altmışında ha
Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah'ım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl
Gönülmüş gören,
Sendeki saklı bahçeni.
Bilmek isteyen arar,
Uğraşma sevdirmeye kendini.
Metanetli yalnızlık;
Saygı duruşunda değil,
Bazen ipi kopuk uçurtma gibi,
Sen kendini yaşarsan,
O elbet seni bulur.
Belki de benim asıl sıkıntım, kendimi olduğum gibi kabul edemeyişimden kaynaklanıyordu, insanın kendisini hiç beğenmediği yanlarıyla birlikte benimsemesi, ortalama olarak insan ömrünün kaçıncı yılına denk düşüyor acaba?
📚| Kumral Ada Mavi Tuna, Buket Uzuner
Dünyada ne kadar çok ses var kâri, bir söz olamamış bir mana bulamamış ne kadar çok cümle var. Ve dilinin ucuna her geleni hiç düşünmeden söyleyen ne kadar çok insan. Herkes bunca kelamı neden ediyor, niye söylüyor ve neden bu kadar fazla konuşuyor diye düşündüğüm çok fazla vakit oluyor benim. Zira bazen söz silahtan çok daha fazla yaralıyor insanı. Ve geçmiyor o yaralar, iyileşmiyor. Hatta bazen o kurşuni sözler sadece muhatabını değil belki bir zümreyi, bir topluluğu, hatta bir milleti yaralıyor ve çoğu vakit bir söz yüzünden gözden düşüyor insanlar, gönül kırılıyor, uhuvvet bozuluyor. Belki de bizim imtihanımız söz iledir kâri, söylenmesi gerektiğinde söylenmeyen ve söylenmeyecek vakitlerde söylenen sözler ile.
Bana çoğu vakit susmak daha anlamlı gelir konuşmaktan. Anlayan birini bulamadığın zaman susmak çok daha manalı ve çok daha faydalı, öyle olmalı. Bir de şu var ki içimizde olan her cümleyi söylemek konuşmak demek değildir. Cemil Meriç’in “Her akla geleni yazmak yazı yazmak demek değildir” dediği geliyor aklıma. Ve üstat doğru söylüyor. İşte aynı onun gibi her aklına geleni söyleyen de aslında bir şey söylemiş değildir.
Söz ateştir kâri, yakar.