Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"İnsanın kendini tanıyabilmesi için belki krizlerden geçmesi gerekiyordu; belki de yaşamdan ne istediğini anlaması için yaşamın sıkı bir darbesini yemesi kaçınılmazdı."
"Birine aşık olduğumu anlamam... Aşık olmak anlaşılır bir durum değildir. Kimse kendi kendine durup da ben âşık oldum demez. Kimse âşık olduğunu fark edemez. Aşk gizli bir duygudur, insanı birdenbire ele geçirir; saati, tarihi, mekânı umursamadan. Aşk birdenbire gelir, parmak uçlarından, saç tellerine kadar bütün bedenine yerleşir. Bakışların değişir, sesin değişir, dokunuşların değişir. Hayatın değişir. Aşık insanın su içişi bile diğerlerinden farklıdır. Bardağı daha sıkı tutar artık, hayata bağlanması için, hayata sıkı sıkı tutunması için farklı bir sebebi vardır. Çünkü artık kalbi doludur, su bardağının ellerinin arasından kayıp yere düşmesine, kırılıp paramparça olmasına izin veremez. Artık yemeğini yarıda bırakamaz, evden ayakkabılarının bağcıklarını bağlamadan çıkamaz. Artık her şeyi tam yapmak zorunda hisseder kendini. Bunları hisseder, çünkü onu motive eden bir duygu vardır. Onu sıcak tutan, üşümesine izin vermeyen bir duygu. Aşık olduğu insan onu, elini dahi tutmadan ısıtıyordur. İçini ısıtıyordur... Buna rağmen âşık olduğunu anlayamaz. Bir insanın âşık olduğunu anlaması için tek yol, birinin onu kolundan tutup, 'Sen âşık olmuşsun,' demesidir. Ancak o zaman anlar. Durur böyle, birkaç saniye boş boş bakar. Ben harbiden âşık olmuşum der... Aşık olmak anlaşılmaz, âşık olmak fark edilir."
Reklam
Yıldırım hızıyla yaşadıklarımı bir kez daha sırasıyla, hatıra denen o büyülü kendini kandırma sayesinde, tadını çıkararak yaşamak istiyordum; şu da var ki insanın böyle şeyleri kavrayabilmesi o kadar da kolay olmuyor. Kim bilir, belki de insanın bunları anlaması için ağrıyan bir kalbe gereksinimi vardır.
“İşte ben… ben onun bana geri dönmesini istiyordum… yani onunla geçirdiğim her anı yeniden yaşamak istiyordum… büyük bir güç beni, onunla dün beraber olduğumuz yerlere sürükledi, onu çekip uzaklaştırdığım bahçedeki banka, onu ilk kez gördüğüm kumar salonuna, evet o batakhaneye bile, sırf bir kez daha, artık geçmiş olan şeyleri bir kez daha yaşamak için. Ertesi gün de Corniche boyunca, her söz her hareket içimde bir kez daha canlansın diye, aynı yolda faytona binmek istiyordum; içinde bulunduğum karmaşık durum bu kadar anlamsız, bu kadar çocuksuydu. Ama o olayların nasıl büyük bir hızla geliştiğini bir düşünün; ben yaşananları uyuşturucu bir darbe gibi hissettim. Oysa gözlerimi açtığım anda fazlasıyla karışıktı kafam, yıldırım hızıyla yaşadıklarımı bir kez daha sırasıyla, hatıra denen o büyülü kendini kandırma sayesinde, tadını çıkararak yaşamak istiyordum; şu da var ki insanın böyle şeyleri kavrayabilmesi o kadar da kolay olmuyor. Kim bilir, belki de insanın bunları anlaması için ağrıyan bir kalbe gereksinimi vardır.”
Yıllar önce not etmiştim bir tarafa. Yıllardır tek bir şey dahi değişmedi.
İnsan kıymet verdiği şeyin esiridir. Değer denen olgu, istikametiyle ve ölçüsüyle beraber insanın insanlığına doğrulttuğu tehlikeli bir silaha dönüşebilir. Esasen zerre kadar kıymeti harbiyesi olmayan dünyevi şeylerin insanlığın gözüne, gönlüne, hayatına mıh gibi sokulması çok trajik bir mesele bence. Başlangıçta, Allah Azimüşşanın deyimiyle, bir
725 öğeden 461 ile 470 arasındakiler gösteriliyor.