Bazen olayların akışını takip etmede zorlandım. Ve biraz saçma biraz etkileyiciydi. Garip bir ikilem farkındayım ama roman sanki iki öyküden oluşuyor gibi geldi bana başlarda. Beni en etkileyen kismi da sevdiği adam kendini sevmesede ülkesini bırakıp o adamın evlenip cocuk sahibi olduğu evin karşısında oturan kadındı.
Ölü bir fotoğraf makinesi gibi değil, bir sarhoş şarkısı, bir deli sayıklaması verimi gibi de değil, olanı olduğu gibi gören canlı bir insan kafası gibi, bir “ruhlar mühendisi” ne benzeyen kitapları severim.
Bence büyük sanat kitaplarını, sahicileri sahtelerden ayıran hususiyet şudur: Olanı durgun, taş kesilmiş olarak değil, olanı olduğu gibi,
Yazarın kitaplarından ilk okuduğum kitabıdır. Tüm kitapları aşağı yukarı aynı tarzda farklı mekanlarda, farklı yerlerde, insan ilişkileri, dramları, aşkları vb içermektedir... Yazarın tüm kitaplarını okuduğunuzda niçin okudum demezsiniz... Zararı yok yani, artısı var mı bence yok...Ama çok güzel okunuyor :)
Kitap hepsi Noel zamanında geçen 20 hikayeden oluşuyor. Hikayeler biraz hüzünlü başlıyor. Sonunda da kötü bir şeyler olacak gibi hissederken Noel sihrini gösteriyor ve hepsi bir şekilde iyi bitiyor. Bu durum insana umut veriyor. Ben de yeniyılı çok severim ve yeni bir yılla beraber hayatımızda her şey düzelecek, bu sene güzel şeyler olacak diye düşünürüm. Tabii çoğunlukla öyle bir şey olmaz ve birkaç ay sonra hayat normal akışında seyreder. Yine de bu kitabı çok sevdim. İnsana umut veriyor ve hayatınız değişebilir, güzelleşebilir mesajı veriyor. Durum ne kadar umutsuz olursa olsun. Hatta bunun için Noel olması bile gerekmiyor.
Yazarın dili akıcı ve sürükleyici. Kitap kolaylıkla okunuyor. Yazarın bütün kitaplarını olmasa da İtalyanca aşk Başkadır ve Aşk Mutfakta Pişer gibi en çok okunan kitaplarını okuyabilirim. Eğer sizin tavsiye ettiğiniz bir kitabı varsa lütfen yazın, onu da okumaya çalışırım.
Bu kitabı da diğer okuduğum kitaplar gibi çok beğendim.Yazar kitabı çok samimi ve içten bir şekilde anlatmış. Ayrıca kitaptaki italyanca kelimeler sayesinde italyancam gelişti. Karakterler çok iyi şekilde betimleme yapılmış. Lorenzo'yu görmesem bile yazar ondan etkilenmemizi sağlıyor. Ve başardı da. :)) Kitabın konusuna gelirsek: kendini hayattan soyutlamış, çevresindeki hiçbir şeyi umursamayan ve sadece kendi hayatına odaklanmış olan Cat'in hikayesi; yolda görüp merak ettiği çingene çadırının içine girmesiyle başlar. Cat çadırdan çıktığında kendisini o çok sevdiği 16. yüzyıl İtalyası'nda bulur. Çünkü çadırın içinde bulunan çingene aynı zamanda bir büyücüdür ve Cat'in bazı dersler çıkarması için onu tam 500 yıl geriye göndermiştir. Yalnız Cat çadırdan çıktığında ona ne yapacağıyla ilgili ne bir bilgi, ne de bir harita verilmiştir. Çingene olan Reyna ona sadece '' Yaşayacağın derslere karşı zihnini hep açık tut. '' demiştir. Acaba Cat bu gizli mesajı çözebilecek midir? daha da önemlisi 21. yüzyıla geri dönebilecek midir? Keşke bir gün bende böyle bir macera yaşasam? (Geri dönmek kaydıyla. :))
133 sayfalık bir kitap oluşturulmaya çalışılmış. İlk 40 sayfada, manifestonun basımında yaşanan sıkıntılardan bahsedilmiş. Son 27 sayfası maddeler halinde notlardan oluşuyor. Geriye kalıyor 66 sayfa ki onun da 21 sayfası Almanca, Rusça, İtalyanca, İngilizce, Lehçe basımına önsözlerden oluşuyor. Eveeet geriye kalıyor 45 sayfa anladığım kadarıyla orası da manifesto kısmı. Aslında daha çok top çevirme kısmı. Ticari bir meta olarak oluşturulmuş bir kitap. Kesinlikle, kapağındaki isimler ve yayın evinin kalitesinden hareketle aldım. Ancak ifade etmeye çalıştığım gibi, zorlamayla bir kitap oluşturulmaya çalışılmış.
Okuduğum güzel kitaplardan birinin daha sonuna geldik. Kitap gayet akıcı bir şekilde ilerliyor. Her bölümde farklı bir hayat hikayesini görüyoruz. Olaylar Aidan, Signora, Bill, Kathy, Lou, Connie, Laddy ve Fiona karakterlerinin etrafında geçiyor. Aşkın yaşı olmaz gerçeğini de bir kez daha anlıyorum.