Carl Sagan’nın “İnsanlardan çok daha fazla sayıda gökada barındıran bir evrenin unutulmuş bir köşesinde saklanmış bir gökadanın içinde kaybolmuş sıradan bir yıldızın önemsiz bir gezegeninde”yaşıyorduk
İktidarda olduğu süre boyunca Stalin 230.000 kişinin idamını onayladı…
Sayfa 319
Reklam
… bir Rus fıkrası: "Kapitalizm insanin insan tarafindan sömürülmesidir, komünizm ise tersi."
478 syf.
7/10 puan verdi
İnsanın tarihi
Ne zaman bir Türkçe inceleme sitesinde, bir dünya tarihi kitabı hakkında yapılan yorumlara baksam hep şöyle bir yorum ile karşılaşıyorum : Neden biz Türklerden hiç bahsetmemiş, neden İslamiyetten bu kadar az bahsedilmiş,vs.. bence kararında bahsedilmiş. Varoluştan günümüze kadar olan toplumlar, savaşlar,dinler, liderler, ekonomi,vs.. bizi biz yapan ne varsa hepsine değinilmiş. Bunun yanında sırasıyla tüm eski medeniyetler de anlatılmış. Yalnız dikkatimi çeken birşey vardı Sümerlerin Sami olduğunu ima ediyor sanki.. #insanınhikayesi #jamescdavis #işbankasıkültüryayınları #tarih
İnsanın Hikayesi
İnsanın HikayesiJames C. Davis · Türkiye İş Bankası Yayınları · 2016575 okunma
Ruslar düzenlerinin işlemediğini görüyordu, inançlarını da yitiriyorlardı. “Komünizm ile kapitalizm arasındaki fark nedir?” diye soruyor ve yanıtlıyordu bir Rus fıkrası: “Kapitalizm insanın insan tarafından sömürülmesidir, komünizm ise tersi.”
Diğer türleri yok etmemiz kısmen doğanın dengesini bilmememizden kaynaklanıyordu. Endonezya’nın Borneo Adası’nda yetkililer sıtma mikrobu taşıdıkları için sivrisineklerden kurtulmak istemişti. Bu sinekleri yok etmek için ddt kullanmışlar, ddt aynı zamanda tırtıllarla beslenen yabanarılarını da öldürmüştü. Yöre halkı sivrisineklerden kurtulmuş ama bu kez de evlerinin sazla kaplı damlarını yiyip çökmelerine yol açan tırtılların istilasına uğramıştı. Bu arada yetkililer karasineklere karşı da ilaçlama yapmışlardı. Önceden sakangurlar (bir kertenkele türü) karasineklerle besleniyordu; ilaçlamadan sonra bol miktarda ddt içeren ölü sinekleri yemeye başladılar. Sakangurlar zehirlenip ölünce, kediler onları yemeye başladı, böylece kediler de sineklerden sakangurlara geçtiğinde yoğunlaşmış olan ddt’yi midelerine indirdiler. Kediler öldü, böylece sıçanlara gün doğdu. Bu kemirgenler insanların besin kaynakları için bir tehditti, aynı zamanda veba tehlikesini de artırıyorlardı. Dengeyi yeniden sağlamak için yetkililer adaya uçaktan paraşütle kedi attılar.*
Reklam
Ormanın derinliklerinde, binlerce yıldır orada yaşayan Amerika Yerlileri vardı. Beyazların hastalıkları ormanın içlerine yayılmış, çok sayıda yerlinin ölümüne yol açmıştı, ayrıca altın ve kereste peşindeki yatırımcılar da kalanları katletmişti. (Bazen bir köyün üzerinden uçakla geçiyorlar, bazı “armağanlar” atıyorlar ve yerliler bu armağanları toplarken onları bombardımana tutuyorlardı.)
Farklı kültürlerin yok olması dünyanın neredeyse her yerinde yaşanan bir şeydi. Köylüler radyolarmda kentin seslerini duymaya başladığında, misyonerler Hıristiyan Tanrısı’nın sözünü yaydığında, cep telefonları balta girmemiş ormanlara girdiğinde, televizyon yayınları Dünya Kupası maçlarını Kuzey Kutup Dairesi’ne ulaştırdığında, Batı’nın alışkanlıklarından nefret eden teröristler kot pantolon altına spor ayakkabıları giydiklerinde, milyarlarca insan interneti kullandığında, Fransızlar patates kızartması ve hamburger yediğinde, yerel renkler kayboldu. Kültürler çöktü, yok oldu. Kültürler yok olur ve yok olanların yerini yalnızca bir kültür alırsa dünya daha sıkıcı bir yer olur.
Peru’nun batısındaki bir bölgede yaşayan insanlar en azından 100, belki de 150 farklı dil konuşuyorlardı. Oysa 2000’lerin başına gelindiğinde bu dillerin çoğu yok olmuştu. Örneğin, bir gölün kenarına sıralanmış, damları sazlarla kaplı bir avuç barakadan oluşan Pampa Hermosa’da, bu değişim şöyle yaşandı: Pampa Hermosa halkı Chamicuro adı verilen bir dil konuşuyordu ve dış dünya hakkında hiçbir şey bilmiyorlardı. Telefonları, radyoları, yolları yoktu. Fakat günün birinde misyonerler geldi, onlara İspanyolca konuşmak ve yazmak zorunda olduklarını söylediler. Ardından, çok uzaklardan İspanyolca konuşmalar ve şarkılar taşıyan pilli radyolarla tanıştılar. Böylece Pampa’nın gençleri yeni bir dil ve yeni âdetler öğrendi. Öyle bir an geldi ki, çok yaşlı bir kadın olan Natalia Sangama artık dünyada Chamicuro dilini bilen son kişiydi. “Chamicuro dilinde rüya görüyorum,” diyordu, “ama rüyalarımı kimseye anlatamıyorum. Bazı şeyler İspanyolca söylenemiyor. Son kişi olmak kimsesiz olmak demek.”
Dünyanın yalıtılmış bölgelerinde yaşayan insanların bir zamanlar kendilerinden başka kimsenin bilmediği dilleri ve kültürleri vardı. (Dilin ve kültürün iç içe geçtiğini unutmamak gerek, çünkü bazen belirli düşünceler yalnızca belirli sözcüklerle anlatılabilir.) Bu yalıtılmış yerlerde yaşayanlar kendilerine özgü yaratılış öykülerine, yiyeceklere, göreneklere, el sanatlarına, destanlara ve şarkılara sahipti. Fakat bunların hepsi yok olmaya mahkûmdu. Yatırımcılar, turistler, misyonerler, vergi görevlileri, radyolar ve asfalt ücra köşelere ulaştı, oralara yeni diller, yeni âdetler götürdü. Genç köylüler yeni şeylere uyum sağladı, çoğunlukla da seve seve. Kısa bir süre sonra yaşlılar dışında kimse eski dili konuşmaz, eski âdetleri bilmez oldu; hatta yitirdikleri şeyler için kimse üzülmüyordu. Yaşlı kuşak göçüp gittiğinde dilleri ve kültürleri de yok olmuştu.
Reklam
Kısa bir süre sonra toplumsal doku darmadağın oldu. Uluslararası havaalanında haydutlar uçaklara baskın yapıyordu. Seyyar satıcılar sahte ilaçlar satıyor, ilaç ticareti büyüdükçe polisler de suça ortak oluyordu. Zenginler için bile yaşam zordu. Otomobilleri olanlar, kargaşanın hüküm sürdüğü Lagos kentinde bir uçtan bir uca gitmenin üç saat sürmesi nedeniyle, yanlarında lazımlık taşıyorlardı. Nijerya’nın devlet başkanlarından birini öldürmenin çok kolay olduğu, çünkü her sabah aynı saatte, saat sekizde, otomobilinin trafiğe takıldığı söylenir. Ülkelerinin bütün bu sorunlarını yaşayan Nijeryalılar, Kötürüm Dev, Hepimiz Suçluyuz, Bir Umut Daha Tükendi, Nijerya: Harap Olmuş Bir Cumhuriyet, Nijerya’nın Derdi ve Daima Kaybeden - Nijerya Üzerine Bir Roman gibi adları olan kitaplar yazıyorlardı.
İktidara gelenler kamu kaynaklarını yağmalıyor, hiçbir zaman yerine getirmedikleri sözleşmeler için para alıyor ve ailelerini, arkadaşlarını kamu işlerine yerleştiriyorlardı. (Kamuda çalışanların sayısı üç katına çıkmıştı.) Gerektiğinde, yaptıkları yolsuzlukları kanıtlayan belgelerin bulunduğu binaları yakıyorlardı. Zenginlerin altın banyo küvetleri satın aldıkları ve Nijerya’yı dünyanın en fazla şampanya ithal eden ülkesi yaptıkları söylenir.
Kitab-ı Mukaddes yazarlarının esinlendiği eski öyküler
bu öyküler aynı zamanda pek çok insan için zihinsel anlamda teşvik edici de olmuştur. Örneğin yaratılış söylencesini ele alalım. Tanrı insanoğullarına görevimizi söyler:"Verimli olun, çoğalın. Yeryüzünü doldurun ve denetiminize alın... Yeryüzünde yaşayan bütün canlılara egemen olun." 4000 yıllık bu inanç geleneğinden gelen bizler bu sözlerle Dünya'yı egemenliğimiz altına almamızın meşru kılındığını düşünüyor, bunu Tanrı emretti, diyoruz.
Karanlıkçağ'da psikoposlar siyasetle meşguldüler, öyle ki sık sık savaşlara katılıyorlardı. Savaşlarda kılıç yerine gürz taşıyorlardı, çünkü din adamı olarak, kan dökmelerine izin yoktu ama kafataslarını özgürce parçalayabiliyorlardı.
Arapların fethettiği ülkelerdeki milyonlarca insan dinlerşni değiştirdi, Müslüman oldu. Belki de, inananların görevlerini son derece açık bir biçimde ortaya koyan bir din onlara çekici gelmişti.
1.342 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.