( Ya Da Hikaye Ile Gerçek Arasındaki Kırılgan Sınır )
Bir zamanlar... bu " bir zamanlar "
Anlatıla, anlatıla
Öyle çok tekrarlandı ki...
Sonunda gerçek oldu.
Ne olmuş yani? Yakında biteceği için kendimizi olağanüstü aşık olma deneyiminden mahrum mu bırakalım yani? Tutkuyu yaşamımızdan çıkartıp yerine sağ duyuyu, psikologların entellektüel analizlerini mi koyalım?
Özgürlük , ne politik bir görüş, ne felsefi bir kavram ne de sosyal bir harekettir. Özgürlük, iki heceli iki seçenek arasında seçim yapmaktır : evet ya da hayır.
Seninle tanışıyorum...
Seni dinliyorum...
Seninle konuşuyorum...
Seni kucaklıyorum...
Seni öpüyorum...
Sana sahip oluyorum...
Seni bağrıma basıyorum...
Seni sıkıca tutuyorum...
Seni içime çekiyorum...
Seni boğuyorum...
Seviyor muyum seni?
Bu ilk 'hakikat' her yetişkin ilişkinin başlangıcı ve prensibidir (hem kaynağı hem de temeli anlamında).
Benim seni olduğun gibi kabul ettiğimde, ve senin de beni olduğum gibi kabul ettiğinde hissettiğimde devreye girer.
Bu ilkine dayanan ikinci çıkarım 'ben, kimsem oyum' düşüncesidir.
Ve tekrar:
Ben, olmak istediğim kişi değilim.
Ne de olmam gereken kişi...
Ben annemin bende görmek istediği kişi değilim.
Ve bir zamanlar olduğum kişi de...
Ben, oldugum kişiyim.