Edebiyat dünyasına şiirle adım atan yazar, daha sonra bu kitapla tadımlık hikayeler sunmuş bizlere, bir de romanı yayımlanmış. Genel olarak tasvirleri ilgi çekici, bazı hikayelerinde insanı hüzünlendirip bazı hikayelerinde tebessüm ettirmeyi başarabilmiş. Lakin bazı hikayeleri askıda kalmış gibi ve ince mesajlar verse de bazı yazıları, "ilham geldi, bir şeyler karalayayım haydi." tadında. Yine de askıda kalan yerlere inat, altını çizip hafızanıza kazıyacağınız bölümleri yadsınamaz.
Uçurtma MevsimiKaan Murat Yanık · Kapı Yayınları · 2014983 okunma
Ne diyordu ince şeylerin annesi: Ötekini oku, derinde dipte duranı. Kaan Murat Yanık derinde duran bir yazar. Büyüleyici bir dil ve etkileyici bir olay örgüsü ile Butimar kitabı bir baş yapıt. Popüleriteyi seven bir topluluk olduğumuz için ötekini görmüyoruz. Sermayenin reklamlarla şişirdiği sığ, içi bos yazarların milyonlar satan kitaplarına karşın derinde, dipte durani okudum daima ve büyük bir mutluluk ve haz duydum. Genç ve başarılı bir romancı Kaan Murat Yanık ileride ismini çok duyacağiniz bir yazar. Kitaba gelince elime aldığım ilk andan son kelimeyi okuyana kadar hiç bitmesini istemediğim bir rüyadaydım. büyüleyici dili ve etkileyici olay örgüsü ile sarip sarmaliyor kitap insanı.
Konu yelpazesi çok geniş olan bu kitap bizi İstanbul'dan Erivan'a, 2015'ten 1900'lere, Çarlık döneminden Bolşevik Devrimi'ne, Lenin'den Freud'a, Hayyam'dan Şems'e, Sokrates'e, psikolojiden simyaya, maddeden manaya, doğudan batıya, hayallerden rüyalara, büyülerden gerçeklere götürüyor. Okumaktan kesinlikle büyük haz duyacaksınız.
ButimarKaan Murat Yanık · Kapı Yayınları · 20154,009 okunma
Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik,
Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden.
Martılar konuyor omuzlarıma,
Gözlerin İstanbul oluyor birden.
Akşamlardan, gecelerden, senden uzağım
Şiirlerim rüzgardır uzak dağlardan esen
Durgun sular gibi azalacağım
Bir gün, birdenbire çıkıp gelmesen.
Şarkılarla geleceksin, duygulu, ince
Yalnız gözlerime bak diyeceksin.
Ellerim usulca ellerine değince
Kaybolup gideceksin
Bir elim seni çizecek bütün pencerelere
Bir elim seni silecek.
Kalbim: Ebemkuşağı; günde bin kere
Senin için yeni baştan can kesilecek.
Ne güzel seni bulmak bütün yüzlerde
Sonra seni kaybetmek hemen her yerde
Ne güzel bineceğim vapurları kaçırmak
Yapayalnız kalmak iskelelerde.
Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik,
Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden.
Martılar konuyor omuzlarıma,
Gözlerin İstanbul oluyor birden.
Yavuz Bülent Bakiler
Bedeli ödenmiş vakte hüküm inmiştir
Yüreğimden düşürmeden emanetini
İşte koynumda fermanımla, yaralarımla
Sana vurgun yemiş bir ten getirdim
Al bir karanfille tutuştur beni
Yağmurla ıslanmış bir merhabayla
Yorgun bir yerinden deliyorum geceni
Kundaklanmış bütün sığınaklarım
Gözlerinden ince bir geçit arıyorum
Al gecenin bir yerine yakıştır beni
Bedeli ödenmiş katle hüküm biçilmiştir
Kan-ter içinde depremler ortasında
Bir şarkının peşinde geçti gençliğim
Sakladığın bir mevsim vardır mutlaka
Al cehennemine alıştır beni
A.Hicri İzgören
sıkmışım dişlerimi gözlerim kanayana kadar
çeyizimizde hüzün motifleri
göçebe bir ağıt göğsümün derinliklerinde
bu aşkın dönüşü yoksa
duman kırığı gözlerinde gecenin hıçkırıkları
kırık keman sesi ve adağım var
moraran hercai düşlerim ateşi delip ıslatır mendilimi
kalbime dolar -sonsuz uykuma- korkuya susamış yasadışı bir rüzgâr
bu aşkın dönüşü yoksa
suya düşer kokusu menekşelerin
deniz her zamankinden daha köpüklü
serçeler bi garip ötüşlüdür
martıları mavnalarla başka türlü danseder hamuruna sevgi katılmış bu dünyanın
küflü yüzler yok hiçlik de
hani ne derler gözlerinden öperim çocuk,gamlı sevda, şiir
ne’m kalır geriye gülüm seni alırlarsa benden
tiksintiler toplamı umutsuzluk sapağında ölüm
Kaan İnce
Aşağı düzlükteki sisi delen ağaçların tepesinde olmak istedi, bir an. Çocukken Behzad’la beraber düştükleri kayısı ağaçlarını anımsadı. Meyvelere şeker varmadan henüz çağla halindeyken, kıtır kıtır yerlerdi. Yusuf ağaca tırmanıp çağlaları ince dallarından ayırırken Behzad aşağıda gözcülük yapardı. Bağın sahibini görür görmez ıslık çalar, iki dost peşlerine düşen bağcıya gülüp izlerini kaybettirirlerdi. Behzad’ın topallaya topallaya koşması bazen kederlendirirdi Yusuf’u…
Bir gölgelik bulup, arkalarında gelen kimsenin olmadığına emin oldukları vakit de, yıkadıkları çağlaları tuza bandırıp afiyetle yerlerdi. İkisinden birinin karnı ağırıp bağırsaklarındaki çiğlik aşağılara baskı yapınca ellerindeki çağlaların oluşmamış sulu beyaz çekirdeğini patlatır, gülüşürlerdi…