Gregor Samsa bir sabah kötü bir rüyadan uyandığında, kendini yatağında korkunç bir böceğe dönüşmüş olarak buldu.”
Daha ilk cümlesiyle bile kitabın sonunu merak ettiren bir konu… Sayfalar ilerledikçe Gregor’un hayatına bir böcek olarak devam etmeye çalışmasına ve ailesinin, yakın çevresinin bu durum karşısındaki bocalamalarına tanık oluruz.
Sen birinin diğer yarısı olmaya hazırdın. Onun senin diğer yarın olup olmadığı önemli değildi. Kefilsiz, masrafsız verirdin krediyi. Pek çokları daha en baştan masaya koyarken kuralları, sana kalan duvara asmak olurdu utancını. Çocukluğunda yaptığın gibi, kapıları ardına kadar açar, oyuncak kutunu dökerdin önlerine.
Yaşlanıyor muyuz, yoksa biz de mı yeniden doğup büyüyoruz, onu düşünüyorum dedin. İçindeki sıkıntının büyüme sancısı olabileceğini sezmiştin belki de. Annelik çok şey öğretiyor insana tabii, diye yanıtladı seni.
9-10 yaşlarındayken evimizin yanındaki parkta, bi duvar kenarında yatıp kalkan, orada yaşayan bi adam vardı. 30'lu yaşlarında, siyah beresi, krem, kirlenmiş kazağı, yırtık kadife pantolonu ve artık dikkatli bakınca yırtıklarından ayakları görünen ayakkabılarıyla çocukları izlerdi.
o adamı oradan gidene kadar ben bi daha hiç doyasıya mutlu olup
Safağın bıçağı dalmış sulara
Sular çığlıkçığlığa ışımakta
Kaçırma gözlerini benden
Koy bakışlarını avuçlarıma
Ben sabahın her mutlu sesinde
Bir yolcuyum güneşin izinde
Yaz bahar koşarım koliarına
Yeller gibi esercesine
Kuşların en güzel türküsünü
Sabahın sesiyle söylercesine
“Yaptığımız bazı seçimler geri alınamaz. Bazı yaralar iyileştirilemez. Ona söylemek hiçbir şeyi düzeltmeyecekti.” Gözlerini kısarak ekledi. “Bırakalım da benim hikâyem sana ders olsun. Gerçek bir aşk insanın karşısına yalnızca bir kez çıkar. Bulduğun zaman sakın elinden kaçırma.”