Bu yeni vurgu kısmen feministlerin ağır rejimin kaba ve tehlikeli ideolojisine karşı uyguladıkları baskıya bir yanıt. Susie Orbach Fat is a Feminist Issue’de (Şişmanlık Feminist Bir Konudur) Kadınların yeme alışkanlıklarıyla ve vücut biçimleriyle olan ilişkilerinin karmaşık bir psikolojik konu olduğunu ileri sürüyor. Ağır rejimler, rejim planları, rejim yardımları, sadece, kadının yemekle zaten dolambaçlı olan ve suçluluk duygusu taşıyan ilişkisine katkıda bulunmuştur. Dahası, bu planlar, programlar pek ender işe yaradı ve potansiyel olarak tehlikeliydiler, zaman zaman da ciddi hastalıklara yol açabiliyorlardı. Fakat genel sağlığa verilen bu yeni önem sadece bu tür eleştirilere verilen kısmi bir yanıttır. Çünkü, bu da yeni bir tür saplantıdır ve kadın bedenini Batı kültürü için özel bir ilgi nesnesi haline getirmeye yol açar. Bu yeni saplantı kadınları cinsellik ve sağlık hakkındaki bütün bir dizi meşguliyetin taşıyıcısı yapmaktadır. Çünkü sağlıklı olma vaazları yaşamınızı kontrol altına alma vaazlarıdır ve cinsel olarak çekici olmaya çalışma ideolojilerinden hiçbir şekilde ayrılamaz.
Bu zevk farklılıkları neye göre oluştu? Bana kalırsa biz Doğulular içinde bulunduğumuz hayatın koşullarından tatmin olmayı arzularız, elimizdekilerle hoşnut olmaya çalışırız. Bu nedenle de karanlıktan şikayet etmeyiz, onunla savaşmak yerine onu kabul ederiz. Işık azsa azdır. Odağımızı ışıktansa karanlığa çevirir, onun içindeki güzellikleri keşfederiz. Oysa girişken bir Batılı her daim daha iyisini talep eder, elindekiyle yetinmez. … Durmaksızın aydınlık arayışındadır.
Reklam
Bu zevk farklılıkları neye göre oluştu? Bana kalırsa biz Doğulular, içinde bulunduğumuz hayatın koşullarından tatmin olmayı arzularız, elimizdekilerle hoşnut olmaya çalışırız. Bu nedenle de karanlıktan şikayet etmeyiz, onunla savaşmak yerine onu kabul ederiz. Işık azsa azdır. Odağımızı ışıktansa karanlığa çevirir, onun içindeki güzellikleri keşfederiz. Oysa girişken bir Batılı her daim daha iyisini talep eder, elindeki ile yetinmez. Mum, mumun ardından fener, fenerin ardından gaz lambası, onun ardından elektrik. Durmaksızın aydınlık arayışındadır. Ufak gölgeleri savuşturmak için dahi debelenir.
Sayfa 56 - İthaki YayınlarıKitabı okudu
Zevk farklılıkları neye göre oluştu? Bana kalırsa biz Doğulular içinde bulunduğumuz hayatın koşullarından tatmin olmayı arzularız, elimizdekilerle hoşnut olmaya çalışırız. Bu nedenle de karanlıktan şikayet etmeyiz, onunla savaşmak yerine onu kabul ederiz. Işık azsa azdır. Odağımızı ışıktansa karanlığa çevirir, onun içindeki güzellikleri keşfederiz. Oysa girişken bir Batılı her daim daha iyisini talep eder, elindekiyle yetinmez. Mum, mumun ardından fener, fenerin ardından gaz lambası, onun ardından elektrik… Durmaksızın aydınlık arayışındadır. Ufak gölgeleri savuşturmak için dahi debelenir.
"Avrupa’da her yıl yayımlanan elli bin kitabı açın, neden bahsediyorlar? Mutlu olmaktan. Bir kadın bir erkek istiyor ya da zengin, güçlü, saygıdeğer olmak istiyor. Dickens’ta bütün arzuların nihai hedefi, içinde neşeli çocukların oynadığı yeşillikler arasında sevimli, küçük bir ev, Balzac’ta ise etrafında koruluk olan bir şato ve milyonlar. Çevremize bir bakalım, sokağa, barlara, basık eğlence yerlerine, aydınlık salonlara bakalım: Ne istiyor bu insanlar? Mutlu olmak, hoşnut olmak, zengin olmak, güçlü olmak. Dostoyevski’nin kahramanlarından hangisi bunu ister? Hiçbiri. Bir teki bile istemez. Hiçbir yerde kalmak istemezler, mutlulukta bile. Hepsi de devam etmek ister, hepsinde de onlara acı veren “yüce bir kalp” vardır. Mutlu olmak onlar için önemsizdir, hoşnut olmak önemsizdir, zengin olmayı arzu etmek bir yana hor görürler. Bütün insanlığın istediği hiçbir şeyi istemez bu tuhaf insanlar. Sağduyuları yoktur. Bu dünyadan hiçbir şey beklemezler. Peki bunlar kanaatkâr insanlar mı ya da yaşama karşı kayıtsız, kaygısız ya da münzeviler mi? Tam tersine. Dostoyevski’nin insanları, daha önce de söylediğim gibi, yeni bir başlangıcın insanlarıdır. Hepsinde de dehalarının ve elmas gibi berrak zihinlerinin yanında, bir çocuk kalbi, bir çocuk neşesi vardır: Onlar şunu ya da bunu değil, her şeyi isterler. Hepsini de olanca yoğunluğuyla. İyiyi ve kötüyü, sıcağı ve soğuğu, uzağı ve yakını. Onlar aşırıdırlar, ölçüsüzdürler. Daha önce demiştim ki: Bu dünyadan hiçbir şey beklemezler. Kötü ifade etmişim. Tek tük şeyler beklemezler dünyadan, her şeyi beklerler, onun bütün duygusunu, bütün derinliğini: Hayatı."
Sayfa 134Kitabı okudu
Biz Doğulular içinde bulunduğumuz hayatın koşullarından tatmin olmayı arzularız. Elimizdekilerle hoşnut olmaya çalışırız. Bu nedenle de karanlıktan şikayet etmeyiz, onunla savaşmak yerine onu kabul ederiz. Işık azsa azdır. Odağımızı ışıktansa karanlığa çevirir, onun içindeki güzellikleri keşfederiz. Oysa girişken bir batılı her daim daha iyisini talep eder, elindekiyle yetinmez. Durmaksızın aydınlık arayışındadır.
Reklam
552 öğeden 411 ile 420 arasındakiler gösteriliyor.