Yağmurlu Akşam
Yağmurlu bir kış akşamıydı sanki, Bana baktığında, Dolardı gözleri. Susardı saatlerce, Bakardım özlemiyle. Uyurdum bende, Sürekli dizlerinde. Hatırladın mı şimdi, Bitmeyen sevgimi. Şu cadde, O sokak, Bu semtte bizimdi. Kafası kıyak park, Ben senle güzeldim. Sarhoşluk hoşmuş, Kokunla gülerdim.
"Yıkılıyorsun” demek; genç argosuyla “Çok hoş görünüyorsun” manasına geliyormuş. “Patlamak” da, “Burada müzik iyi, çok kalabalık, çok eğlenceli, herkesin kafası kıyak, coşulmuş” gibi bir şey demek oluyormuş. Diyeceğim o ki, sayılar değil önemli olan. Artık ilk gençlik yıllarınızı terk ediyor olduğunuzun daha belirleyici bir işareti vardır: Genç argosunu anlamamak. Gençlerle iletişimin bu kadar çok konuşulduğu bir zamanda, belki dikkate şayan bir tespitimdir!"
Reklam
Zamanı geldiğinde harekete geçeceksin. Olacakları bugünden düşünmek yalnızca bugünü mahveder ve karar anı geldiğinde her şeyi karıştırır.
Sayfa 291Kitabı okudu
350 syf.
5/10 puan verdi
·
22 günde okudu
Kafasi Kiyak Kitaba dair fikrim'sevgiler
Kitap Akici Ama hani onerir misin deseler onermem, yazar bence gereksizce erotik ayrintilari vermis. Hemde Fazlaca. Grinin Elli Tonu Misali ha onun kadar degil tabi,Hippiler ve 1969. Boyle miydi?Maya ole bi yer mi? Hikayenin gectigi yer, Düşünuyorsun. Kitap elinize gecerse okuyun sıkmaz bi fikride var ama gereksiz pek çok şeyde.
Kafası Kıyak
Kafası KıyakLuke Rhinehart · Pegasus Yayıncılık · 2013133 okunma
Gölgelerde
kabul etmek lazım ise; bu gece de yalnızların içinde gölge tiyatrosu oynayacağım. gölgelerin içinde bir ben. gölgelerde sinmiş. gölgelerde kalmış. gölgelerde. ışık yanarsa silüetim görünecek. ışık yanarsa oynayacağım. kabul etmek lazım ise; biraz sarhoşum bu gece. biraz kafam kıyak. biraz bulanık dünya. gölgelerin içinde. sözüm ışığa. sözüm sana. ışığımı alan sokak lambalarına. gidin gelmeyin geriye. gölgelerde bir ben. biraz sarhoş bira kafası kıyak. kelimelerin içinde gömülü bir ben. yusuf sezgin aybey
" Bir yazarın hayatı, iyi bir hayattır. Biraz yanlızdır belki, rüyalarla yıkanmış bir iç dünyası vardır, sen yazarken arkadaşların hayatlarını yaşarlar. Evde, kafede, taraçalarda, yürürken, sahilde, yazmak yazmak hep yazmak. Sessizlik para etmez. Düşünceler para etmez. Sözcükler. Her şey sözcüklerdedir. Kağıtta. Mürekkeple, kurşun kalemle ya da daktiloyla onları kâğıda dökmek zorundasın. Bir öykü ya da romanın espirisi birçok sözcükten oluşmasıdır - birbiri ardına fikirler belki, hareketler, karakterler, konu, ama illa ki sözcükler. Onlardan bir kaçını kâğıda dökene kadar hiç yol katetmemişsindir. Bazen tıkanırsın. Yazarlar tıkanır. Hiç sözcük gelmez. Kabızlık. Gitmek istersin ama gidemezsin. Oturur ve homurdanırsın. Homurdanır ve oturursun. Çıkmazlar. Yaratıcı bir müshil bulman gerekir. Hemingway de tıkanırdı. Bundan kurtulmak için köpekbalıklarıyla güreşirdi. Faulkner tıkanırdı. Kendini içinde içki olmayan bir odaya kilitler, anahtarı arkadaşına verirdi. Kapının altından beş sayfa atana kadar içki yok. Bu iyi bir müshil. Bazı en iyi beş sayfalarını bu şekilde yazdı. Coleridge tıkanırdı. Uykuya dalıp rüya görmeyi beklerdi. Platon tıkanırdı. Eski pazar yerine gider, oraya giden Sokrates'i bulur, sonra fırlayıp evine dönerdi. Melville tıkanırdı. Bundan kurtulmak için üç yıl boyunca teknelere otostopla dünyayı gezerdi. Yaşlı Phil Roth tıkanırdı. Annesine mastürbasyon yaptırırdı. Tanrı bile tıkandı. Neredeyse iki bin yıldır ne birşey yazdı ne de yayınladı.
Reklam
37 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.