KAHVE YEMEN’DEN (1517 yılına tarih düşülmüştür) de gelse, başka yerden de gelse (Tarihçimiz Peçevi, “Hakem namında bir herifin Halep'den getirdiğini yazar), pişirmeyi de içmeyi de dünyaya İstanbul öğretti. Eski İstanbul'da gönül dostları kahvehanelerde buluşur, kimi yoğun köpüklü, kimi kaymaklı Türk kahvesini eşliğinde derin sohbetin tadına varırlardı. Asıl amacın kahve içmekten çok, nezih bir ortamda (eski kahvehaneler elit insanların devam ettiği mekânlardı) sohbet etmekti. Bu yüzden şu söz darbimesel olmuştur:
"Gönül ne kahve ister, ne kahvehane,
Gönül sohbet ister, kahve bahane"