"𝒀𝒂𝒑𝒎𝒂," dedi okyanusları, ela gözlerimin içinde dolaşırken. Artık içinde kıyılara çarpan dalgalar ve çıkan lodosun şiddetini görebiliyordum. "𝒀𝒂𝒑𝒎𝒂. Kalbime dokunma, orada yaşamak istemezsin. 𝑲𝒊𝒎𝒔𝒆 𝒔𝒂𝒈 𝒄𝒊𝒌𝒂𝒎𝒊𝒚𝒐𝒓."
Ateş olmak.
Ne kolaydı, bir mumun ucunda yanan ateş olmak. Ateş olsaydım yerimi bilirdim, başladığım ve biteceğim yeri bilirdim mesela. Yanmayı ve sönmeyi bilirdim. Isıtmayı ve aydınlatmayı severdim en çok da. Kibritçi kızın ilk çakışında, ilk kibritinde yanardım hatta; çok bekletmezdim bu tatlı his için onu. Böylece küçük kalbi etraftaki evlerin içinde kutlanan sıcak yılbaşı için çaresice çırpınmaktan yorulmazdı, nasır bağlamış ellerini defalarca yırtık paltosundan çıkarmak zorunda kalmazdı, daha uzun dayanırdı ve daha geç dalardı uykusuna. Biraz daha görebilirdi kafasını kaldırırsa, henüz şehrin o kadar yok etmediği yıldızları. Bir dilek tutmak için umut ışığımı da görseydi... Tamamdı işte.
Ateş olsaydım keşke.
Hiç yakmazdım ama yanmayı bilirdim.
Dışarıda koca bir dünya vardı ve ben de herkes gibi değerliydim. Ben nasıl değerliysem bir karınca da değerliydi, hatta ortak bir noktamız bile vardı. İkimiz de küçüktük, yalnızca ben daha da küçük hissediyordum.
Kutudan büyük çıktı.
Disarida koca bir dunya vardi ve ben de herkes gibi degerliydim. Ben nasil degerliysem bir karinca da degerliydi, hatta ortak bir noktamiz bile vardi. Ikimiz de kucuktuk, yalnizca ben daha da kucuk hissediyordum.
Kutudan buyuk cikti.