"Aşk eşikte durur.
Açacak bir kapın varsa, iyidir.
Kapı sahipliği yetmez,
O kapıyı ardına kadar açmazsan girmez.
Nazlıdır aşk.
Geldiğinde gülümsemek, giderken sırtını sıvazlamak gerektir.
Aşk eşikte az bekler.
Sonra arkasını döner.
Bir yığma duvar örülür tam oraya.
Tuğlası sorular, harcı sessizlik, sıvası pişmanlık.
Küskün aşkın tekrar uğrayıp uğramayacağı bilinmez.
Bir gün dönse bile, sarmaşık bağlamış taş bir kapı çıkar karşısına.
Aşk eşikte yaşayamaz.
Ya girer ya gider."
Halil cibran'ı sevdiğini söyledin. Onun lafıyla başlayayım. "İnsanın hakikati, sana gösterdiğinde değil gösteremediğindedir. Birini tanımak istersen dediklerine değil, demediklerine kulak ver," demiş.
"Levilerin, -Mesih yeryüzüne gelene kadar saklamak üzere sandığı Antakya'ya getirdikleri iddia edilir. Bu efsane yüzyıllardır konuşulur durur. Hatta, Antakya'ya yerleşenlerin canları pahasına sandığı muhafaza ettikleri, yerel halk ile münasebete girmedikleri, kendilerini tecrit ettikleri söylenir. Çünkü bu sandık sadece Hz. Musa ve dönemi için değil, tüm insanlık için mucizedir. Ayrıca sandığı tehlikeli olan bazı yönleri vardır. Tevrat'ta anlatıldığına göre tedbir alınmadan yaklaşanları hasta eder, çarpar, öldürür, vesaire. Dolayısıyla yetkili ellerde olması -leviler gibi- gerekirdi. Onlar da sakladılar sandığı."
"Ahmet, çocuk İstanbul'a yola çıktı. Gömlek de yanında. Arkasında düşman yok. Kimse bir şey bilmiyor. Ben on dört yıllık görevimi bitirdim. Sıra sende. Gözün gibi bak ona, e mi? Artık sana emanet!"