Bin dokuz yüz on iki miydi, bin dokuz yüz elli iki miydi
Güneşli bir öğle miydi, çiçekler gölgesiz miydi
Ellerim kirli miydi
Neydi
Çiçeklere su mu serpiyordum, bir karanfil çok mu uzaklardan gelmişti
Bilmem ki
Benim bütün yaşamımda hep karanfiller olmuştur
Her zaman hatırlarım
Sanki bir karanfilden sürekli doğmuşumdur
Bin dokuz yüz on iki doğumlu
Harabemde açan gül,
Tozlu ışığa uçan pervanem,
Kanlı karanfilim benim!
Aklımın raflarında deliren ihtimâl!
Şiirim sensin
Ve sevgilim.
Sensin tek çarem...
Ayağa kalkmak,
Silkelenmek ve devam edebilmek için...
Sar beni, sarmala...
Kalbimin kırıklarından süzülüp
Kocaman bir kapı ol bana!
Bunca mısra hatrına;
Çok mu, ha?
Edip Cansever / Manastırlı Hilmi Bey'e Birinci Mektup
İşte şu yağmurlar, işte şu balkon, işte ben
İşte şu begonya, işte yalnızlık
İşte su damlacıkları, alnımda, kollarımda
İşte yok oluşumdan doğan kent
Hiçbir yere taşınıyorum, kendime sızıyorum yalnız
Ben dediğim koskocaman bir oyuk
Koltuğun üstünde, aynadaki yansıda
Bir oyuk! sofada, mutfakta, yatağımda
Yaşamayı tersinden kolluyorum sanki
Yetişip