Bu sabah erken kalktım. Yüzüme üç kez gerçekler çarptım. Kanadı yüzüm, gözüme gerçek kaçtı. Gözümün sulandığını görenler ağladığımı sandı, oysa gerçek gözümü yakmıştı.
Bu yüze gerçek çarpma ve göze gerçek kaçırma beni zinde yaptı. Dışarı çıktım, yolum uzundu. Nicedir yürümeyişlerimle biriken adımlarımı da yanıma aldım. Yorgunluğumu, kendini
Açık denizler düşünürdüm beynimdeki korsanlardan önce
bazı kelimelerin eti yenmez bazı yerlere hiç gidilmezdi bindiğin dalı değil, ne kestiğini bilmekti şiir, öğrendim dünyaya ilk dokunuş ateşe dokunmak kadar tehlikeliydi
Bir imtinadayım fakat kitaplar niçin serbest
en iyi mısraı hiç yazılmayacak şiire mi saklayayım
ölüm bile dökümlü durmuyorsa dilimde artık
sorabilirsin, aşkın insanı korkutan dizeleri kaldı mı yoksa her an cinayet süsü verilmiş bir kaza
her an dostoyevski romanlarından çıkmış bir dünya
kılı kırk yarmak, kırk ölçüp bir biçmek, şair farkı
Artık yaşamak şiir yazmaya ikna ederse beni
ben de ikna edebilirim yaşamak hususunda her şairi bir ölünün ilk gecesi kadar yorgun ve acemi
şimdi söyleyemezsen bir daha söyleyemezsin
kelimeleri tut kalbini tut kendini unut
madem kalp krizi de affetmiyor kalbi temizleri
öyleyse benimle bir daha tekrar et, bir daha: şiir evet
Kaza süsü verilmis bir cinayet mi?
Cinayet gibi kurgulanmış intihar mı?
Kim bilir belki de talihsiz bir kaza!
Penceresinden dışarıdaki şiddetli yağmuru izlemeye dalmış, sert görünümlü, asık suratlı Rüzgar, dışarıda ıslanmış ve sakarlığıyla onun dikkatini çeken kadını görünce, kendisini onu yakından izlemek için aşağı inerken buldu. Neden bunu
Biri çıkıp öldürsün beni
ve kaza süsü versin
cansız bedenime nasıl da sevinirdim ilkokul pencerelerini bayrak asarken doğduğum kazanın
her bayram öncesi süslenmesine