Ademi-merkeziyetçi, çok dilli, çok dinli ve çok uluslu bir imparatorluğun (Osmanlı) kendisine yönetimsel model olarak merkeziyetçi ve homojen bir ulus yaratma iddiasında olan bir ülkeyi (Fransa) örnek olarak alması, taklitçi ve biçimci bir modernleşme anlayşının ötesinde, büyük bir talihsizliktir.
İngiltere dünyanın en demokratik ülkelerinden birisi olduğu halde krallığın varlığına da ilişmez. Bunu feda etmenin maliyetindense, bundan yararlanmanın icabına bakar.
Kemalizm için temel hassasiyet, laisizmi Türkiye'ye taşımanın ötesinde, ondan bir egemenlik doktrini (aparatı) oluşturmak ve bu yolla dinin ve din adamlarının, oradan doğru ise toplumun denetimidir.
Siyasal sorunlar salt akılla çözülebilecek denli yalımkat olmayıp, oldukça çetrefillidir ve bu nedenle de çok farklı araçlardan ve kaynaklardan (tutkular, duygular, sezgiler, örfler...) yararlanmayı da gerektirir; çünkü insanın somutluğu bu bağlamlar içerisinde toplumsallaşmakta ve oradan doğru siyasala evrilmektedir.
"Emperyalizme karşı bağımsızlık... Padişahçılığa karşı cumhuriyetçilik... Şeriata karşı laiklik... Tutuculuğa karşı devrimcilik... Ümmetçiliğe karşı milliyetçilik..."
Laiklik, "din" in kendisinin değil, din adına baskı ve zorbalığın devre dışı bırakılmasıdır; uzun bir Evrim süreci içinde koşulların zorlamasıyla doğmuştur.
" Türkler dinlerinin ne olduğunu bilmiyorlar. Bunun için Kuran, Türkçe olmalıdır. Türk, Kuran'ın arkasından koşuyor fakat onun ne dediğini anlamıyor. Benim maksadım arkasından koştuğu kitapta ne olduğunu Türk anlasın. "
" Hangi şey ki akla, mantığa, halkın menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. Eğer bizim dinimiz aklın, mantığın uyduğu bir din olmasaydı, mükemmel olmazdı, son din olmazdı. "