İşin daha kötüsü bir öncesi gün ve zaten fazlasıyla uzun süredir yaptıklarınızın aynısını ertesi gün yapacak gücü nereden bulacağınızı bilmemektir, bu ahmakça girişimler için, bu asla bir sonuca ulaşmayan binbir tasarı için, yıkıcı zorunluluktan kurtulma denemeleri için, her seferinde çuvallayan o denemeler için gerekli gücü nereden bulacağınızı, kaldı ki bunların hepsi de yalnızca kaderin karşı konulmaz olduğuna, duvarın dibine düşmek gerektiğine kendinizi bir kez daha ikna etmenize yarayacaktır, her akşam, her seferinde daha eğreti, daha galiz olan bu ertesi günün kabusunu yaşayarak.
Maneviyat, beden sağlıklı olduğu sürece onun kibir ve zevkidir, ama hastalanır hastalanmaz ya da işler kötüye gittiğinde bu kez de derhal o bedenden kaçıp kurtulma isteğidir.
Her alanda asıl yenilgi unutmaktır, özellikle de sizi neyin gebertmiş olduğunu unutmak, insanların ne derece hırt olduklarını asla anlayamadan gebermektir. Bizler, mezarın önüne geldiğimizde, boşuna şaklabanlık yapmaya kalkışmamalıyız, öte yandan, unutmamalıyız da, tek sözcüğünü bile değiştirmeden her şeyi anlatmalıyız, insanlarda gördüğümüz ne kadar kokuşmuşluk varsa, hepsini, sonra da yerimizi sıradakine bırakıp, uslu uslu inmeliyiz deliğin içine. Tüm bir yaşamı doldurmaya yetecek bir uğraştır bu.