"Bir yığın kirpi soğuk bir kış günü birbirlerini ısıtmak ve ayazda donup kalmamak için birbirlerine iyice sokulmuştu. Gelgelelim, çok geçmeden biri ötekilerin dikenlerini kendi vücudunda hissetti; bu da onları yine birbirlerinden uzaklaştırdı. Isınma gereksinimi ile ne zaman birbirlerine yaklaşsalar, dikenlerinin birbirlerinin vücuduna batması gibi tatsız bir durumla karşılaşıyorlardı. Böylece bir süre iki kötü'den biriyle ötekisi arasında gidip geldiler, sonunda birbirlerinin yakınlığına en çok katlanabilecekleri bir uzaklık keşfettiler, az buçuk bir ısıyla yetindiler ister istemez."
"Soğuk bir kış sabahı yerin altındaki dört kirpi, donmamak için birbirine sokuldu. Isınmak istediler. Dikenleri birbirlerine battı. Ayrıldılar. Üşüyünce tekrar yaklaştılar. Dikenleri batınca uzaklaştılar. Soğukta tek başına uyumak ile batan dikenlerin acısı arasında gidip geldiler uzun süre. Yaşadıkları bu ikilemi, aralarındaki uzaklık her
Arthur Schopenhauer 'in "Kirpi mesafesi" adlı eserinde: 'Soğuk bir kış günü kirpiler ısınmak için birbirlerine yaklaşıyorlar, fakat birbirlerine sokuldukları zaman dikenleri birbirlerine batıyor ve canları yanıyor. Bu kez uzaklaşıyorlar, ancak uzaklaşınca da üşümeye başlıyorlar. İki arada kalıyorlar. Yaklaşınca canları yanıyor, uzaklaşınca üşüyorlar. En sonunda hem kendilerini soğuktan koruyacak hem de dikenlerin batmayacağı bir mesafeyi ayarlayabiliyorlar." der.
İnsan ilişkilerimizde biz de mesafemizi ayarlanabilirsek ne inciniriz ne de incitiriz.
Ne güzel rehberdir bize:
"Sevdiğin kimseyi ölçülü sev; olur ki bir gün o, senin buğzettiğin / sevmediğin kimse oluverir. Buna mukabil, buğzettiğin kimseye de ölçülü buğzet; olur ki bir gün o, senin sevdiğin kimse oluverir."