İşte o noktada unutmanın, hatırlamanın, geçmişin ve geleceğin hiç önemli olmadığının, sadece o anda bulunmuş olmanın, hiç acı çekmeden bir an içinde varolabilmenin ne kadar yüce bir imtiyaz olduğunu anladı.
Arabanın bagaj kapağını açtı, kızı içine atıp kapıyı tekrar kapattı. Arabasına bindi. Sarı taksi oradan uzaklaşırken geride, evlerinin içinde televizyon seyreden mahallelinin en ufak bir ilgi göstermediği incecik bir kadın çığlığı kalmıştı.
"Kendinden geçmek istiyordu. Bütün hücreleri, beynindeki, bedenindeki bütün hücreleri ölsün ve yaşayacağı bütün acılar, bütün utançlar, bütün felaketler böylece yok olsun istiyordu. Sonra belki yeniden doğardı; bir başkası olarak."
"Bilir bilmez herkes bir cümle kurdu Güldane hakkında. Her cümlenin sonuna Yunus darbukasıyla bir nokta koydu.
Deliydi... tak.
Zekiydi... trak.
Düştüydü... tak tak...
Uçtuydu... trak.
Şuydu.... tak.
Buydu... trraak."
Güldane'nin hüzünlü, yorgun gözleri ağır aksak kırmızı kurdeleden Halil' e doğru kaydı o sıra. " Niye gelmedin ? " dedi.
Halil irkildi. Bakışlarını koyacak yer bulamadı. Acemice odanın o köşesinden bu köşesine taşıdı. " Bilmiyordum ki," dedi, " Beni beklediğini bilmiyordum ki."
Bütün arzularına, bütün umutlarına rağmen gururu harekete geçmesini engelliyor, sabretmeyi, ne kadar güç olsa da Güldane' yi beklemeyi yeğliyordu. Güldane gelecekti. Eğer kalbindeki aşk hakikatse , o mutlaka gelecekti.
Halil günlerce, haftalarca uslu uslu sevdiği kadını bekledi. O gelecekti ve birlikte uzaklara gideceklerdi. Nereye diye hiç sormayacaktı Halil. O nereye isterse gidecekti.