İşte o noktada unutmanın, hatırlamanın, geçmişin ve geleceğin hiç önemli olmadığının, sadece o anda bulunmuş olmanın, hiç acı çekmeden bir an içinde varolabilmenin ne kadar yüce bir imtiyaz olduğunu anladı.
Dünyadan Aşağı kitabını okudum ama yazarı onunla tanımadım tabi ki. En sevdiğim dizinin senaristi olduğu için (her ne kadar dizi sonradan saçmalasa da) olumlu bir düşüncem vardı hakkında. İlk kitabını çok beğenmiştim ama kitabın sonu şaşırtıcı da olsa kitaba olan beğenimi azaltmıştı; kitap sonuyla güzelleşir çoğu zaman, Dünyadan Aşağıda da sonuyla güzelliğini az da olsa yitirmişti. Ama bu kitap için öyle bir durum olmadı. Gayet keyifle okudum, okurken hep gözümün önünde canlandı sahneler :) Okurken izliyormuş hissini de yaşadım yani. O yüzden de gayet akıcıydı. On beş yaşındaki Roman kızı Güldane ile çocukluk travması yaşamış otuz dört-beş yaşındaki şoför Halil’in hikayesini okuduğumuz kitapta İstanbul’dan eleştirel insan manzaraları da tek bir sıfatla bile çok güzel verilmişti. Romanların(çingenelerin) hayatlarına da dair bilgiler içeriyordu. Hafıza oyunlarını da güzel bir şekilde aktarmıştı.
Biraz akıcı kitaplar okuyarak nefes almak, film izler gibi keyif almak, üzerinde kafa yormaya gerek kalmadan sadece okumak ve dinlenmek istiyorsanız güzel bir seçim olabilir. İçerdiği mesajları keyifle okurken alıyorsunuz zaten.
Gaye Boralıoğlu’un kalemiyle ilk defa Dünyadan Aşağı ile tanışmıştım. Dünyadan Aşağı’yı okumak o kadar keyifli,sıcacık bir yolculuktu ki hemen başka bir kitabını da temin edip okumak istedim.
Aksak Ritim de yine Dünyadan Aşağı tadında ,keyıfli,samimi yer yer güldürüp bir sonraki sayfada kalbime taş oturtan bir roman oldu. Kitap öyle bir güzel başladı ki okurken keşke biraz daha kalın olsaymıs diye düşündüm .
Kitabın asıl kahramanı Güldane …Güldane güzelliğiyle etrafa nam salmış bir çingene kızı.
Ve onun tutkuyla bağlanacağı Halil…
Romanı okurken Yesılcam fılmı seyredıyormus tadını alıyorsunuz ama burada yesılcamdaki gibi zengin kız fakir oğlan degılde ;fakir kız ,fakir oğlan var… onlar nasıl tanıştı ,başlarına neler geldı kavuştular ya da kavuşmadılardan ziyade o süreçte neler yasadıklarını anlatıyor.. Boralıoglu bizi İstanbul’un en işlek yerlerinden en tarıhı semtlerine sürüklüyor .. Bize Beyoğlu’nu gezdirip ,Dolapdere’nin ücra bir mahallesine götürüyor …
Severek okumaya başladığım kitap beni sonlara doğru tamamen mest edip,yine son sayfalarda iyi ki Boralıoglu ile tanışmışım dedirtti.
Biraz istanbul,biraz aşk ,biraz aile okuyayım ama okurken beni sanki Yeşilçam filmi seyreder gibi hissettirsin diyorsanız Boralıoglu ile tanışın ….zaten bir romanını okuyan hemen diğerini de sepetine atacaktır ️
Yazarın aynı zamanda senarist olduğunu kitabın ortalarında öğrendim ve neden bu kitabın bana bir film izliyormuşum gibi geldiğini anladım dili çok yalın, anlaşılır ve net, İstanbul’da küçük bir çingene kızı ile bir özel şoförün ilişkisini anlatıyor, bu ilişki alelade bir ilişki değil, oldukça enteresan ilerliyor ve hüzünlü son buluyor. Hüzün romanın her yanında esasen buram buram kokmakta, sevdim mi? Sevdim, yazarın diğer romanlarını da merak etmeme sebep oldu. Herkese sağlık dolu günler dilerim, keyifli okumalar!
Aksak Ritim Gaye Boralıoğlu'dan okuduğum ilk roman.15 yaşındaki çiçekçi kız Güldane ile 30'lu yaşlarda taksi şoförü Halil'in bol tutkulu ve gerimli ilişkisini anlatıyor.Son derece akıcı olan kitapta kimi zaman gerçeküstü anlatıma başvurulmuş.Kurgu sağlam olmakla birlikte, bazı bölümlerde bazı olaylar tam olarak aydınlatılmamış.Aksak Ritim'iokurken sanki bir sinema filmi izliyormuş gibi hissediyorsunuz kendinizi.Bu durumu şöyle açıklamış Gaye Boralıoğlu..."Ben yazar olarak uzun tasvirler yapmaya yatkın değilim. Her şeyden önce çok görsel düşünüyorum ve zihnimde her defasında sahneler kuruyorum. Belki senaryo yazarlığımdan gelen bir pratiktir bu ya da belki de bu pratik nedeniyle senaryo yazarlığı yapıyorumdur, bilemiyorum. Fakat özetle, gözümün önünde beliren sahnelerden yola çıkarım hep. Ben daha çok, hikâye oluşturmaya meraklı olmuşumdur. Elimdeki taşlarla bir hikâye kurarım. O hikâyeyi kurduğumda da taşları bozar, başka bir hikâye kurarım. Romanın tüm yapısı içinde böyle bir oyun kurdum dolayısıyla."
"Bilir bilmez herkes bir cümle kurdu Güldane hakkında.Her cümlenin sonuna Yunus darbukasıyla bir nokta koydu.Deliydi...tak.Zekiydi...trak.Düştüydü...tak tak...Uçtuydu...trak.Şuydu...tak.Buydu...trraak.Güldane'nin anası kadınların bütün sözlerine kulaklarını tıkadı,yalnız Yunus'un darbukasının sesini duydu.Duymasıyla da hırkasını çıkarıp kalçasına dolayıp göbeğe durması bir oldu."syf 10
Arabanın bagaj kapağını açtı, kızı içine atıp kapıyı tekrar kapattı. Arabasına bindi. Sarı taksi oradan uzaklaşırken geride, evlerinin içinde televizyon seyreden mahallelinin en ufak bir ilgi göstermediği incecik bir kadın çığlığı kalmıştı.
"Kendinden geçmek istiyordu. Bütün hücreleri, beynindeki, bedenindeki bütün hücreleri ölsün ve yaşayacağı bütün acılar, bütün utançlar, bütün felaketler böylece yok olsun istiyordu. Sonra belki yeniden doğardı; bir başkası olarak."
"Bilir bilmez herkes bir cümle kurdu Güldane hakkında. Her cümlenin sonuna Yunus darbukasıyla bir nokta koydu.
Deliydi... tak.
Zekiydi... trak.
Düştüydü... tak tak...
Uçtuydu... trak.
Şuydu.... tak.
Buydu... trraak."