Oturdum…elime aldım kitabı, “nasılmışsın bakalım,” diyerek. Usul usul başladım önyargılarıma rağmen, çevirdim ilk sayfayı…ve sonra bir sayfa daha, bir sayfa daha…
Kelimeleri hem yutmak istedim hem bitmesin istedim, sanki çok sevdiğim birine veda edecekmişim gibi.
Geçmişin gelecekle iç içe girdiği efsunlu ortamda, eskimeyen zamanda konuk olmanın tadına vardım. Umutların ve anıların havada asılı kalmasını düşündüm sessizce, bilinmeyeni anlamaya çalıştım, bilineni bilinmezliğe sürükledim tekrar.
O efsunlu satırlardaki kaos, zihin labirentimde gittikçe çıkmaza doğru ilerlerken, kuytudaki düşünceler birer birer açığa çıkıp kulaklarımı çınlattı ve ben; anlam arayışına, varoluşun nedenine ortak olmaya çalıştım görünmezliğimle.
Çünkü uzam-zaman boşluğunda salınıyordum artık, çünkü bilincimin sınırları haricindeki o boşlukta oluşan paradoksun girdabına sürüklenmiştim, kapılmıştım akıntıya…
Gözümü açtığımda kitap kokulu büyülü bir kütüphanedeydim. Sanki kapatınca gerçek hayatın ortasındaydım. Kimdim ben? Akil mi, yoksa Tahir mi? Belki Levend olmuştum, kim bilir?
️Zamanın dilimleri kendi içinde devinim mi yapıyor yoksa her şey sadece rastlantı mı? Ne çok düşündüm bu soruyu.
️Sanırım okuduğum en güzel kitaplardandın sen #algıkalesi
Şaşırtan ve düşündüren sonunu unutmayacağım.
Zaman kaldığı yerden devam etsin.